Pazar… Pazar…
10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. Maddesinde “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir” (1) ifadesi geçmektedir.
Biliyorsunuz ki, beyannameye aykırı tutumlar insan hakları ihlali olarak değerlendirilmektedir, fakat “Cinsiyet” ayrımı gözetilmeksizin ifadesinin geçmesi, kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkisinin önüne geçememiştir ve erkeklerin kadınlara olarak uyguladıkları şiddet insan hakları ihlali olarak görülmemektedir.
Kadına yönelik şiddet, ilk olarak 1993 yılında Viyana’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda insan hakları ihlali olarak tanınmıştır ve “İster kamusal, isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde tanımlanmıştır (2).
Tanımlanmıştır, tanımlanmasına; ancak gerçek hayatta yaşadıklarımız, teoriye uymamaktadır.
Bugünkü yazımı Özgecan’ın derin üzüntü veren olayının bir farkındalık yaratması ve bu toplumsal sorunumuzun, artık farkına varılması için kaleme aldım… “Bir toplumun ayakta kalmasında ve gelişmesinde çok büyük bir öneme sahip olan kadınlarımıza hak ettikleri değeri vermek, bu kadar zor mu?” diye soruyoruz kendimize…
Kadınların maruz kaldığı tüm bu şiddet olayları biriktikçe, artık kadını metalaştıran eylemleri, faaliyetleri, kampanyaları ve reklamları kabul etmek ve görmek istemiyor, tahammül edemiyoruz. Bu nedenle sadece bireylerin değil, tüzel kişiliklerin de duyarlı olmasını bekliyoruz.
Örneğin, geçtiğimiz hafta KFC’nin Sevgililer Günü için #ençokneremiseviyorsun hashtagi için hazırlattığı ”Göğüslerimiz mi, kalçalarımız mı?” sloganlı görsel Twitter’da büyük tepki uyandırdı (Görsel 1).
Tepkilerin ardından kfcturkiye hesabından görsel kaldırılarak “Sosyal medyada kullandığımız içeriğin yanlış anlaşılmasından derin üzüntü duyuyoruz. Konuyla ilgili özürlerimizi sunarız. Herhangi bir kötü niyet olmadığını tüm samimiyetimizle paylaşmak isteriz” Tweeti atıldı. Fakat görsel yayılmıştı bir kere ve aynı hashtag ile protesto edilmeye devam edildi (Görsel 2).
KFC’nin eğlenceli olması amacıyla hazırladığı bu kampanya, kullanılan dil ve yapılan benzetme bakımından Türk kültüründe hiç de gülüp geçilecek cinsten değildi, ayrıca kampanyanın zamanlaması da hatalıydı. Kampanyanın sosyal medyada görülmesiyle takipçilerin olumsuz mesajları artarken KFC’nin bunu takip etmeyip, yarışmayı kimin kazanacağı ile ilgili paylaşımlar yapması da firmanın aleyhine oldu.
Bu KFC için bir sosyal medya kriziydi ve kriz yönetilemedi. Sosyal medya KFC’ye cezasını kesti…
Tüm ülkeyi etkileyen hassas bir olayın geçtiği zamanda, gündemi takip etmeyerek ki, gündemde böyle bir olay olmasa bile, olumlu değerlendirilmeyecek bir kampanya yapması, risk ve kriz yönetimi açısından firmayı sınıfta bıraktı.
Umarım bu olay diğer firmalara bir örnek olur…
(1) http://www.tbmm.gov.tr/komis…/insanhaklari/pdf01/203-208.pdf
(2) http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/…/siddet_kadinlara_…
(Görsel 1) KFC Sevgililer Günü Kampanyasıhttp://i.hizliresim.com/Vl0Adr.jpg
(Görsel 2) https://twitter.com/search…
İyi Pazarlar…
2015/58