Pazar… Pazar… 2015/74

Pazar… Pazar…

Türkiye’de bir yabancı turist veya yurt dışında Türkiye’ye gelmiş birini görsek ve birkaç kelime konuşma şansımız olursa, hemen hemen hepimizin ilk sorusu “Türkiye’yi beğendiniz mi?” olur. Yabancılar çok beğendiklerini, hele birkaç Türkçe kelime de söylediklerinde çok seviniriz.

Son yıllarda gündemden tamamen düşmüş olsa da, benim yaşımdakiler “Geceyarısı Ekspresini” filmini çok iyi bilir. 1978 yılında Alan Parker’ın yönetmenliğini yaptığı İngiliz-Amerika ortak yapımı bir filmdir. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak çekilen bu filmde, 1970 yılında Amerikalı genç bir turist olan Billy Hayes, sevgilisi Susan ile birlikte Türkiye’ye tatile gelir. Hayes tatil dönüşü arkadaşlarına satıp, para kazanmak amacıyla ülkesine dönerken, yanında iki kilogram haşhaş götürmeye çalışır. Vücuduna canlı bomba gibi sardığı küçük paketler halindeki uyuşturucuyu uçağa binmek üzereyken, yapılan güvenlik aramasıyla polisler bulur ve İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderilir. Ancak hapishaneden kaçarak, ülkesine döner.

Ancak filmde çekilen sahneler, karakterler ve tüm konuşmalar, bilinçli olarak çarpıtılmış ve tamamen Türkiye aleyhtarı bir film halini almıştır. Bu film tüm dünya sinemalarında, daha sonra da birçok ülkenin TV’lerinde gösterilmiştir. Öyle ki, yıllarca yurtdışına gittiğimizde, bizlere bu film sorulmuş ve Türkiye hakkında olumsuz yorumlar yapılmıştır. Bu film yıllarca Türkiye’de yasaklandı… Ülkemiz hakkında yapılan bu filmin insanlarda bıraktığı izleri neredeyse 2000’li yıllara kadar gördük…

Geçmişte Osmanlı’nın Avrupa’yı titrettiği yıllardan kalan bazı yabancı deyimler halen batılı ülkelerde kullanılmaktadır ve ne yazık ki bu sözler de pek olumlu değil. Türkiye’den batıya giden gurbetçi işçilerimizin büyük bir kısmının bıraktığı sert mizaçlı, asık suratlı imajımız da bütün bunların üzerine daha da olumsuz bir imaj bırakmış. Türkiye’ye gelenler bunun böyle olmadığını görüyorlar, ama ne yazık ki, sayıca çok azlar ve imajımızı düzeltmeye yıllarca yetmedi.

Bunun etkisi midir bilemiyorum, ama özellikle benim yaşıma yakın olanlar bilir, yurt dışına gittiğimizde, Türkiye ile ilgili her şeyi fark eder ve başka bir gözle değerlendiririz. Bir Türk Bayrağı, bir Türk dönercisi veya bir Türkiye ilgili herhangi bir şey görsek sevinir, birbirimize gösteririz.

İki gündür Romanya’nın Brasow şehrindeyim ve bugün dönüyorum. Bir caddede ilginç bir restaurant ismi ve tabelasını görünce, gülümsemeye başladım. Tabelaya dikkatli bakarsanız, hepimizin çok sevdiği “Nasrettin Hoca”ya benzeyen sempatik bir karakterle “Sultan Mehmet” birleştirilmiş. Güzel veya çirkin diye bir yorumda bulunmuyorum, doğru ya da yanlış olması da önemli değil bence; önemli olan yabancılarda sempatik ve sıcak bir etki bırakmasıdır.

İyi Pazarlar 

2015/74

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir