Pazar… Pazar…
Ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz ortam, terör, ekonomik kriz ve döviz karşısında eriyen para birimimiz canımızı sıksa da, tüm bunlarla mücadele etmek ve geleceğimiz için eğitimin çok gerekli ve kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum, çünkü başımıza ne geldiyse cahillikten ve bilgisizlikten geldiğine inanmaktayım. Bu nedenle geçen haftaki yazıma eklemek istediklerim var… Her bireyin bu konuda yapabilecekleri vardır.
Okul ve üniversiteler, meslek edinmek için birer araçtır, ancak ne yazık ki son 10 yılda amaç haline gelmiştir. Özellikle sosyal bilimlerde üniversiteler diploma verir, ancak meslek vermez. Bir mesleği yapabilmek için, o mesleğin tüm inceliklerini okumak ve öğrenmek gerekir. Okullar bir takım teorik kuramları öğretir, ancak iş dünyasından ve gerçek yaşamdan bazı şeyleri yeteri kadar veremez. Okullarda öğrenilenler bazen iş dünyasında uygulanamaz, bazen de çoktan modası bile geçmiştir.
Özellikle son 20 yılda pratik hayatta o kadar çok şey değişti ki, ne yazık ki akademik bilgiler bazen geriden gelmektedir. Hatta gerçek iş yaşamında akademik olarak öğretilenlerden çok farklı uygulamaların yapıldığı gözlemlenmektedir. Yükseköğretim döneminde öğrencilerin büyük bir kısmının, sadece okuldan önerilen kitapları okuduklarını ve kendilerini geliştirmek yönünde çok fazla gayret etmedikleri bilinmektedir. Oysa bu dönem bir yükseköğretim öğrencisinin kendini mesleğine veya ileride yapmak istediklerine en iyi hazırlayabileceği bir dönemdir. Öğrencilerin çoğunda ancak son sınıfa geldiklerinde, iş hayatına hazırlanmak ve bir iş bulmak konularında endişeler ve telâşlar başlamaktadır. Ama açıkça söylemek gerekirse, bu aşamada birazcık da geç kalındığını ifade etsek yanlış olmaz. Yükseköğrenim süresince ileride yapılması planlanan meslek ve iş kolu konusunda mutlaka araştırma, internet taraması ve staj yapılmalı, gönüllü çalışmalı, meslek kuruluşlarının yayınları takip edilmeli, sektör dergileri okunmalı, sektörde öne çıkan işletmelerin faaliyetleri gözlemlenmeli veya yöneticileri ile tanışma imkanları araştırılmalı, dünya piyasalarındaki gelişmeler izlenmelidir.
Bireyin sadece üniversite döneminde değil, hayat boyu kendini geliştirecek en önemli kaynak, kuşkusuz kitaplardır. İnternette yayınlanan tüm bilgilerin doğruluğundan endişe edilebilir, ancak araştırmalara ve gerçek kaynaklara dayanılarak yazılmış kitapların çok daha faydalı olacağı tartışma götürmez.
Günümüzde eskisine oranla çok daha fazla kaynak ve kitap bulunmaktadır.
Buna rağmen geçen haftaki yazımda vermiş olduğum bilgileri değerlendirdiğimizde ülkemizde kitap okuma oranının azaldığını görmekteyiz. Kitap fiyatlarının yüksek olduğu bir gerçektir, ancak kitaplara ücretsiz erişilebilecek kütüphaneler mevcuttur.
Peki, durum böyle ise, gençlerimizi geleceğe nasıl hazırlayacağız?
Türkiye’den bilim adamı, yönetici veya konusunda uzmanlaşmış ve dünyaca bilinen bireyleri nasıl yetiştireceğiz? Yeni girişimciler nasıl yetişecek? İşi bir önceki nesilden devralan yeni nesil girişimciler dünya şirketleri ile nasıl rekabet edecek? Kitabı sevmeyen bir toplum nasıl kalkınacak? Dünya ile yarışacak fikir liderlerini nasıl yetiştireceğiz? Ekonomik kalkınmamıza destek verecek inovatif fikirleri nasıl üreteceğiz? Yeni fikirleri nasıl hayata geçireceğiz?
Bu sorulara yüzlerce yanıt verilebilir.
Ailelerin çocuklarına kitap okumayı sevdirmesi ve teşvik etmesi çok önemlidir, bunu nasıl yapacaklarını konusunda yazılmış çok yazı ve kaynak bulunmaktadır.
Üniversitelerde kitap okumayı ve araştırma yapmayı teşvik edecek program ve yöntemler oluşturmak, üniversitedeki akademik kurulların çalışma alanıdır.
Ben ancak içinde bulunduğum, yakın temaslarda bulunduğum ve yıllarca görev yaptığım işletmeler açısından bazı fikirler verebilirim. KOBİ veya büyük işletmelerin çalışanlarına yönelik kitap okumayı teşvik edecek girişimleri, hem kendi personellerinin yetişmesi hem de ileriye yönelik kalifiye elemanların işletmelere gelmesi açısından çok faydalı olacaktır. Üstelik bu küçük girişimler işletmelere maddi olarak büyük bir yük getirmeyeceği gibi, sosyal sorumluluk anlamında bu tip girişimler yaptıkları için, işletmelerin değerlerini artıracaktır:
1) İşletme içine minik bir kütüphane veya kitaplık oluşturulabilir. Bu kütüphaneye faaliyet gösterilen iş alanına uygun kitaplar tedarik edilebilir.
2) İşletmenin faaliyet gösterdiği alanda yazılmış sektörel kitap, dergi ve broşürler toplanıp, bir arşiv oluşturulabilir. Bu arşiv yeni işe başlayan personel için de çok faydalı bir kaynak olacaktır.
3) İşletmede çalışanlar kütüphanelerden aldıkları kitapları kendileri alıp, kütüphanede bulunan listeye kaydedebilirler. Geri getirdikleri tarihi de yine kendileri yazarlar. Aileleri için de kitap alıp, geri getirebilirler.
4) Bazı yöneticilerin, çalışanların kitapları mesai zamanında okuyacakları konusunda endişelerinin olduğu öngörülebilir. Ancak kitapların dinlenme zamanlarında veya hafta sonlarında okunacağını duyurmak bu düşünceyi ortadan kaldırabilir.
5) Çalışanların performans değerlendirmelerine bu kütüphaneden alıp okudukları kitapların sayısı dahil edilebilir. Yani çok kitap okuyan bir çalışanın alacağı prim veya ikramiye arttırılabilir.
6) Kitap anlatım etkinlikleri düzenlenebilir. Her hafta yarım saat sürecek bir sosyal faaliyette, bir kitabı okuyan çalışan, diğer mesai arkadaşlarına kitabı anlatır ve özetler.
7) Evlerde okunmuş eski kitaplar toplanır ve kütüphaneye dizilir. İhtiyacı olan çalışanlar veya çocukları bu kitaplardan istifade edebilir. Bunun için bir liste yayınlamak çok iyi olacaktır.
8) Okul açılışlarında, yılbaşlarında veya çocuk bayramlarında çalışanların çocuklarına kitap hediye edilebilir.
9) Kütüphanede fazla olan veya çalışanlardan gelen aynı tip kitaplar civarda ihtiyacı olan okullara bağışlanabilir.
10) Başarı gösteren çalışanlara ödül olarak kitap hediye edilebilir.
11) Çevrede bulunan üniversite veya meslek yüksekokullarından öğretim üyeleri davet edilerek, çeşitli konularda seminerler düzenlenebilir. Bu seminerlerde kitap önerilerinde bulunulabilir.
12) İşletmelerdeki kitap seferberliğine tüm mavi yakalılar, beyaz yakalılar ve altın yakalılar katılmalıdır, böylelikle bu etkinlik tüm çalışanlar tarafından içselleştirilir, kurum içinde sağlıklı iletişim ve çalışanların motivasyonu artar. Tam katılımın olmadığı etkinliklerin başarıya ulaşma şansı azdır.
13) İşletmelerde kurulacak “Minik kütüphane”ler için girişimin yönetim kurulundan gelmesini beklememek gerekir. Herhangi bir çalışan, bu fikrini üst yönetimin onayını alarak, yemekhanenin veya ortak alanın bir köşesine kitapların konabileceği bir raf veya bir dolap yerleştirebilir; en azından bu girişimi başlatabilir.
Yukarıdaki önerilerimin bir kısmını veya daha da fazlasını hayata geçiren işletmelerin bulunduğunu ve bu işletmelerde olumlu gelişmelerin olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.
Ülkemizin geleceği açısından nitelikli elemanlar yetiştirmek ve kitap okuma alışkanlığını arttırmak için, işletmelerin de yapacakları destekler çok değerli olacaktır.
Geleceğin büyük hamleleri, bugün atılan küçük adımlarla başlar…
İyi Pazarlar…
2015/84