Pazar… Pazar…
Mağaza, market, kafe veya lokanta gibi tüketiciye direkt olarak mal veya hizmet satan iş yerlerini ziyaret ettikçe bazı olumsuzluklar gözüme batar. Bazı yeni, güzel ve faydalı uygulamaları gördükçe de bir pazarlamacı olarak mutlu olurum. Bunları yazarak, başka işletmelere fikir vermeye ve farkındalık yaratmaya çalışıyorum.
Tüketicisine değer veren, onun isteklerini dikkate alan ve beklentilerine cevap vermeye çalışan markaların değeri artar ve müşterilerinin bağlılıkları artar.
Geçmişi olan markaların bunu yansıtmaları, öykülerini tüketicilere tanıtmaları çok önemlidir. Geçmişiniz varsa, geleceğiniz de vardır. Bugün markalar, yaptıkları her türlü pazarlama faaliyeti ile aslında kendi geçmişlerini yazmaya başlıyorlar. Bu nedenle markalar özellikle son yıllarda “since 1923…” veya “1932’den beri…” gibi ibareleri logolarının altına eklemektedirler. Amaç markanın bir geçmişi olduğunu anlatmaktır.
Tabii ki, marka mirasını oluşturmak için geçmiş bir tarih koymak yeterli değildir, ama böyle bir tarihiniz varsa bunu yansıtmak ve buna uygun da ürünler (mal veya hizmet) geliştirmek gerekmektedir. Yenilik veya inovasyon bir ürünün pazarda kalması için kaçınılmazdır. Ama bunu yaparken de markanın tüketicide oluşturduğu algıyı dikkate almak gerekir, aksi takdirde hem ürün satmaz, hem de marka bundan zarar görür.
Tarihle birlikte bir öykünüz de olmalı. Gerçekten misyonunuz ve vizyonunuz nedir? Günün moda deyimi ile, “Duruşunuz nasıl?”. Bunu gerek yazılarla, gerekse görsellerle müşterinize nasıl anlatıyorsunuz? Tüketicilerin aklında sayılar kalmaz, öyküler kalır. İnsanlar birbirlerine öyküleri anlatırlar… Tüketiciler bu öyküleri benimserlerse, markaya olan bağlılıkları artar. Yeni bir kavram olan “Pazarlama 4.0”ın ana fikri de budur.
Dün akşam saatlerinde bir markete girdim ve 1923 yılından beri kolonya üreten, ülkemizde bir asırlık marka olmaya yakın Eyüp Sabri Tuncer’in yeni pazara verdiği “Tıraş Kolonyasını” gördüm. Dört varyant olarak pazara sunulmuş. Etiketin üzerindeki yazıları ve görseli görünce fotoğraflarını çektim ve eleştirilecek bir çok şey gördüm. Hatta marketi de “Tıraş Kolonyası” yerine “Tıraş Kolonya” diye etiket koyduğu için eleştirecektim…
Son zamanlarda markalarının üzerine “Kafa” görselleri koyan şirketleri, bu görsellerden dolayı eleştirdiğimi hatırlarsınız. Yine böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımı düşünürken, ambalajın üzerinde bir şey dikkatimi çekti.
Etiketlere kabartma noktalardan oluşturulmuş, Braille Alfabesi (Körler Alfabesi) ile ürünün ne olduğu yazılmış… Bunu görünce bir anda olumsuz düşüncelerim değişti. Görme engelli insanları düşünerek ürünlerinin üzerine bu alfabeyi koyan çok az sayıda kozmetik veya kişisel bakım ürünü bulunmaktadır. Genellikle ilaç sektöründe bu uygulamayı görmekteyiz. Bu uygulamayı yaptıkları için şirketi ve ilgili yöneticiyi kutluyorum.
Umarım böyle güzel uygulamalar artar ve görme engelli vatandaşlarımıza gösterilen özen ve verilen değer artar.
Tabii söylemeden de geçemeyeceğim, metroda sadece engelliler, yaşlılar ve çocuklu ailelerin kullanımı için yapılan asansörleri kullanan genç ve sağlıklı insanları da buradan kınıyorum. O an için gerçek ihtiyaç sahipleri olmasa bile, asansöre kalabalık olarak binip, eskitmeye ve doğal olarak bozulmasına neden olmaya hakları yok diye düşünüyorum…
İyi Pazarlar…
2016/110