Pazar… Pazar…
Bir insanın hayatı, belli fizyolojik ve psikolojik özelliklerin yoğunlaştığı dönemlere ayrılır. Psikologlar bu durumu dikkate alarak, insan hayatını her yaşanan dönemin kendi özelliklerine, davranış ve tutumlarına göre bölümlendirmişlerdir.
Üstün zekâlı veya zekâ seviyesi düşük bireyler bu gelişme aşamalarının dışında bırakılırsa; insan hayatı;
0-2 yaş bebeklik,
2-6 yaş ilk çocukluk,
kızlarda 6-11 yaş, erkeklerde 6-13 yaş son çocukluk,
kızlarda 11-15 yaş, erkeklerde 13-17 yaş ilk ergenlik,
kızlarda 15-21 yaş, erkeklerde 17-22 yaş son ergenlik,
21-40 yaş yetişkinlik,
40-65 orta yaş,
65 yaş ve sonrası yaşlılık olarak dönemlere ayrılmaktadır.
Yine de bu dönemleri yaşlara göre kesin olarak birbirinden ayırmak mümkün değildir. Kalıtıma, beslenmeye, iklime, doğal çevreye, sosyal ve kültürel faktörlere, ailenin eğitim durumu, bireylerin devam ettikleri okullar, okullarda alınan eğitim seviyesi, ekonomik koşullar, zekâ seviyesi, kişilik faktörleri ve daha nice koşullar bir insanın bebekliğinden yaşlılığına kadar olan dönemleri etkileyebilir. Yani, bu dönemler bireylerin özelliklerine göre farklılıklar gösterebilir.
Burada hemen 1-2 açıklama yapmakta yarar vardır. İnsan hayatı boyunca organların gelişmesi ve yıpranması gibi fizyolojik, kendini geliştirerek zihinsel entelektüel alanda ve olgunlaşarak toplumsal alanlarda değişime uğrar. O nedenle, sosyal bilimler açısından yetişkinlik yıllarını bazı alt dönemlere ayırmak zordur. Son yıllarda gelişen tıp bilimi ve tıp teknolojisi, insanların orta yaş ve sonrası sınırlarının yeniden belirlenmesini zorunlu kılmaktadır, çünkü bireylerin daha sağlıklı yaşam koşullarına sahip oldukları ve insanlar arası sağlık kültürü aktarımı ile zihinsel entelektüel seviyelerini daha uzun süre korudukları gözlemlenmektedir. Ancak kesin olan bir durum vardır ki, o da bir insanın, gerçekten üstün zekâlı olması veya olağan üstü iyi koşullarda yetiştirilmesi dışında, büyük bir çoğunluğun yaklaşık 21 yaşına kadar henüz yetişkin olmamasıdır.
Yirmi yaş civarında bireyler temel yetişkinlik kimliklerini oluştururlar. Bu anlamda bireyler, kendi görevlerini yaparak topluma katkılar sağlayacak bir döneme girerler. İlk yetişkinlik dönemlerinde, önemli değer yargıları belirginleşir, geleceğe yönelik önemli kararlar, hayat planları yapılır. Yine de ilk yetişkinlik yıllarında önemli kişisel kararların alındığı söylenemez. İlk yetişkinlik yılları (20’li yaşlar) en büyük biyolojik zenginliklerin yaşandığı kadar, en büyük tezat ve stresin yaşandığı bir dönemdir. Zira bu dönemde insan, bir taraftan kişisel tatmin ya da hazlar peşindedir, diğer taraftan da toplumda yerini bulma ve statü kazanma çabası içindedir.
İlk yetişkinlik dönemi biyolojik bakımdan olduğu kadar psikolojik açıdan da en yoğun olan dönemdir. Bu dönemdeki bireylerin psikolojik çatışma ve bunalım içinde olduğu bilinmektedir.
Bu konularda yıllarca araştırma yapmak, ciltlerce yazı yazmak mümkündür. Daha fazla bilgi ve derinlemesine araştırma için bu konularda Psikologlar Daniel J. Levinson, William James ve Gordon W. Alpport’un eserlerini okumanızı öneririm.
Kendi ülkemize bakacak olursak, malum eğitim seviyesi, okullardaki eğitim içeriği, kültürel yapımız, sosyo-ekonomik koşullarımız ile çocukluk döneminden (6 yaşından itibaren), yetişkinlik olan 20’li yaşlara kadar insanlarımıza yeterli donanım ve eğitimi veremediğimizi düşünüyorum. Çocuklarımızı sınavlar için birer yarış atı gibi yetiştirdiğimizi kabul etmemiz gerekiyor. Üstün zekâlı çocukların ve bazı ailelerin dışında –ki bunlar sayısal olarak azınlıktadır- toplumun büyük bir kesiminin aile içinde bile yeterli eğitimi veremediklerini de biliyoruz. Ayrıca okullardaki ezberci sisteme dayalı eğitim de buna eklenince, ne yazık ki, düşünmekten, sorgulamaktan ve fikir üretmekten yoksun bir nesil yetiştiğini görmekteyiz.
Ancak 20’li yaşların başından itibaren bireylerin farkındalıklarının arttığını, kendilerini yetiştirmeye, eğitim gördükleri konularda uzmanlaşmaya başladıklarını ve ileri dönemler için somut adımlar attıklarını gözlemlemekteyiz ve bu yaşlardan itibaren bireylerin kişisel gelişimlerini tamamladıklarını düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu durum tabii ki ülkemiz koşulları için geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde şartların çok daha farklı olduğu hepimizce malumdur.
O zaman doğal olarak ileride bizleri temsil edecek ve yönetecek kişileri seçerken, kişisel gelişimlerini ve eğitimlerini tamamlamış, toplum ve çevre konularında bilgi ve donanıma sahip kişileri seçmemiz söz konusu olacaktır. Bu sürecin de –istisnalar dışında- 18 yaşında tamamlanması mümkün değildir…
İyi Pazarlar
2017/162