SALI SOHBETİ – 1

SALI SOHBETİ – 1

NASIL ZENGİN OLAMADIM

2012 yılında yayınlanan “Nasıl Zengin Olamadım” isimli, en sevdiğim kitabımı her salı günü burada bölümler halinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Dilerseniz kitabın önsözü ile başlayalım…

Satıcı ve pazarlamacıların anıları az çok avcıların anılarına benzer; içinde biraz abartma olmazsa hikayelerin tadı olmaz! Özellikle satıcılar konuşmayı severler ve meslekleri gereği, satmış oldukları ürün veya hizmetleri biraz da süsleyerek anlatırlar. Mesleki becerileri sayesinde, anlatımları renklidir ve hikayeleri keyifle dinlenir. Güzel bir olay yaşamışlarsa, bunu daha da ballandırarak anlatırlar; aksine kötü veya başarısız bir olay yaşamışlarsa da, bunu neredeyse bir felaket gibi dile getirirler. Pazarlamada çok kullanılan “80’e 20” kuralı, satıcı veya pazarlamacıların öykülerinde de geçerli sayılabilir; yani anlatılan öykülerin yüzde 80’i gerçek, yüzde 20’si hayal veya süsleme diyebiliriz. Tabii; ben de “satış” ve “pazarlama” kökenli biri olarak, aynı oranı ister istemez bu kişisel öykü kitabıma taşımış olabilirim. Eğer bunu yapmayıp, başımdan geçen hikayeleri dümdüz kaleme alsaydım okunması sıkıcı bir kitap ortaya çıkardı.

Daha önce yayımlamış olduğum iki kitaptan herhangi birini okumamış olan veya konudan uzak olan okurlarımı bir konuda aydınlatmakta fayda görmekteyim. Dikkat ederseniz; daha ilk cümlede “satıcı” ve “pazarlamacı”ları birbirinden ayırdım, çünkü her ikisi de birbirinden farklı işler yapan ama çoğunlukla birbirine karıştırılan ve genellikle de aynı olduğu sanılan iki ayrı meslektir. Tabii ki, bazı yaptıkları ortak işler vardır ama kaba hatlarıyla ifade etmek gerekirse; pazarlamacı ürünü ortaya çıkarır, satıcı da bu ürünü satar; yani bu iki iş birbirini tamamlamaktadır. Bu kitabın ana konusu satışla pazarlamanın farkını ortaya koymak olmadığı için, daha fazla ayrıntılara değinmeyeceğim; arzu edenler bu konuda yayımlanmış olan değerli kaynaklara göz atabilirler. Ben de daha önce yayımlanmış olan kitaplarımda bu konular hakkında genişçe bilgiler vermiştim.

Bu “kişisel öykü” kitabımda ise, meslek hayatımda bizzat yaşamış olduğum, bazıları komik, bazıları ise düşündürücü anıları kaleme aldım. Bu kitabı yazmaktaki hedeflerimden biri satış ve pazarlama işinde çalışan veya bu işlere yeni başlayan genç meslektaşlarımın, yaşamış olduğum olaylardan birer çıkarım yapmalarını sağlamaktır. Tabii ki, bu olayları yaşamış olduğum tarihteki şartları da göz önünde bulundurmanız gerekmektedir. Şimdilerde elimizin altında teknolojinin nimetleri varken, benim zamanında yaşamış olduğum olayların bazılarını yaşamanız neredeyse imkansızdır.

Ancak değişmeyen bazı şeyler de var. Özellikle gelenek ve göreneklerimizden bazıları aynen varlığını koruduğu gibi, bazıları ise sanal ortama taşınmıştır.

Devir değişiyor; insanlar ve alışkanlıklar değişiyor. Bizler de değişiyoruz ama nasıl? Birtakım şeyleri yaşayarak deneyim kazanıyoruz ve bu deneyimler hem sosyal hayatımızda, hem de mesleğimizde bizi olgunlaştırmaktadır. Diğer yandan, başkalarının deneyimlerinden yararlanmak da olgunlaşma sürecini hızlandırmaktadır. Yeter ki bu tip anı veya öykülerden gereken mesajları çıkarabilelim.

İnsan ilişkileri her meslekte önemlidir ama satış ve pazarlama söz konusu olduğunda, insan ilişkileri daha çok ön plana çıkmaktadır. Bir taraftan o günkü şartlar altında yaşadığım olayları anlatırken, insan ilişkilerinin değerini ifade etmek istedim; diğer taraftan da bugünlere nerelerden nasıl geldiğimizi ortaya koyarak, deneyim kazanmanın kolay olmadığını anlatmaya çalıştım. Bazı anılara dip notlar veya özeleştiriler de ekleyerek söz konusu öyküden çıkarılacak dersi vurgulamak istedim. Zaten “hata kültürü” dediğimiz kavram da bunu gerektiriyor.

Beni yakından tanıyan dostlarım ve arkadaşlarım, iş hayatında görüştüğüm kişiler, çeşitli eğitim ve seminerlerime katılanlar, hatta bazı okurlarım espritüel yanımı ve olayları ne kadar ayrıntısına kadar ve keyifle aktardığımı bilirler. Bazı arkadaşlarım, hikayelerimi en az üç-beş defa dinledikleri halde tekrar tekrar anlatmamı isterler. Her sohbetten sonra “Neden bu anılarını yazmıyorsun?” diyerek, sonunda bana bu kitabı yazdırdılar. Kitaptaki anılarda geçen bazı kişilerin isimlerini zorunlu olarak değiştirdim veya isimlerini hiç anmadım. İzin aldığım kişilerin isimlerini ise aynen kullandım.

Bu kitabı yazmamı teşvik eden dostlarıma, arkadaşlarıma ve okurlarıma tüm kalbimle teşekkür ediyorum.

Devamı haftaya Salı günü…

16 Ekim 2018

SALI SOHBETİ – 1” te bir düşünce

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir