SALI SOHBETİ – 8

SALI SOHBETİ – 8

ASKILI BLUZLAR GELDİ

Üç kardeşten ortancamız olan kız kardeşim Sim, Boğaziçi Üniversitesi Otelcilik ve Turizm Ön Lisans bölümünden mezun olduktan sonra, babama üniversiteyi bitirdiğini söylemişti. Babam ise iki yıllık ön lisansı üniversite mezunu olarak kabul etmeyeceğini söyleyince, kardeşim yeniden üniversite sınavına girip, bu kez Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesini kazanarak oradan da mezun olmuştu. Ardından, benim de işe başladığım yıllarda, bir dergi grubunda çalışmaya başlamıştı. O zamana kadar hayatında hiç yemek yapmamış olan kız kardeşimin, dergide bazı işlerin yanında yemek tarifleri de yazdığını duyunca ailece kahkahalara boğulduk. Oysa benim akıllı kardeşim, yabancı dergilerden topladığı tarifleri tercüme ediyormuş sadece… Bir süre sonra kız kardeşim evlendi ve bir yıl sonra da doğum yaptı. Küçük bebek ile işi aynı anda yürütebileceği bir iş arayışına girdi. O zamanlar “Part time” gibi bir kavram ülkemizde pek yaygın değildi; dolayısıyla kendine küçük bir iş kurmaya karar verdi. Takvim yaprakları 1985 yılını gösteriyordu.

Sim, Gayrettepe’de bir pasajın alt katının, çıkış kapısının yanında yaklaşık 4-5 metrekarelik bir dükkan bulmuştu. Üstelik dükkan dediği yer, bir nakış atölyesinin önündeki “Show room” gibi bir bölümdü. Kız kardeşim buraya bir butik açmaya karar verdi ve Osmanbey’deki toptancılardan triko, bluz ve benzer ürünler alarak, dükkanı açtı. Adını da “Ciki Butik” koydu. Bu pasaj hafta sonları inle cinin top oynadığı, hafta içleri de pek hareketli olmayan bir yerdi. Ama ailemizden ilk defa biri ticarete atılacağı için, hepimiz heyecanlandık ve ona destek olduk. Her fırsatta yanına gidip, yardımcı olmaya çalıştık. Ailemizde daha önce böyle bir dükkan açan olmamıştı. Günde kaç kişinin dükkana girdiğini, neleri sorduğunu, neleri istediğini kardeşim not almaya başlamıştı ve ona göre ürün çeşidini artırıyordu. İşletme eğitiminin faydasını görüyor ve müşteri taleplerini değerlendiriyordu.

Yine de müşteri sayısı o kadar azdı ki, tüm ürünlerden sayılı miktarda bulunuyordu. Önceleri sadece triko, bluz derken, kadın çorabı, eşarp da raflardaki yerini almıştı. Bir ara ona, “Niye kadın çorabı bulunduruyorsun, fiyatı çok düşük ve pek bir kâr bırakmıyor” dediğimde, bana “Benim çorap müşterim var, sabah işe gelirken çorabı kaçan bayanlar, alelacele benden çorap alıyor, bu arada ayakları alışıyor ve bir süre sonra da bluz veya triko almaya gelecekler” demişti.

Sim bir triko sattığında, sevinç ve heyecanla başta annemi, sonra diğer kardeşimiz Ferda’yı arıyor, haber veriyordu. Annem de beni işyerimden arıyor ve bana haber veriyordu. Bir keresinde annemden önce Sim beni arayıp, bir triko daha sattığını haber vermişti. Ardından annem arayıp, kardeşimin bir triko daha sattığını söylediğinde, yeni bir satış daha olduğunu sanıp “Nee, bir tane daha mı sattı? Valla, helâl olsun” dediğimde, annem “Yok, bu önceki satış, başka yok…” diye cevap vermişti.

Haziran ayında bir cumartesi günü sabahtan kardeşim beni aradı ve Osmanbey’e toptancılardan mal almaya gideceğini söyleyerek, benim bir-iki saat dükkanda durmamı rica etti. Ben de saat 11:00 gibi dükkana gittim ve müşterileri beklemeye başladım. Gayrettepe’de genellikle iş merkezleri ve günlerden cumartesi olduğundan, epey bir süre bekledim, etrafta in cin top oynuyordu, ne gelen vardı, ne de giden… Yaklaşık bir saat sonra iki genç kız geldi ve dükkana girdiler. Askılardaki ürünlere şöyle bir baktıktan sonra, bana “Sizde askılı bluz var mı?” diye sordular. Ben de şöyle bir ürünlere göz atarak, askılı bluza benzer bir şey görmeyince, “Kardeşim askılı bluz almaya gitti, ben size soğuk veya sıcak içecek ikram edeyim, 10-15 dakikaya kadar gelir” dedim. Fakat kızlar teşekkür ederek, çıkıp gittiler. “Tüh; müşterileri kaçırdık” diye düşündüm. Yarım saat sonra kız kardeşim, Osmanbey’deki toptancılardan yeni mallar almış, kaplumbağa Volkswagen arabasına doldurup getirmişti. Onu dükkanın kapısında görünce, hemen ayağa fırlayıp, “Askılı bluz getirdin mi? Acayip soruluyor” diye atladım. O da bana “Getirdim” diye cevap verince, “Sen dükkana bak, ben müşterileri alıp geliyorum” dedim ve onun şaşkın bakışlarını arkamda bırakarak, pasajın içinde kızları aramaya başladım. Pasaj zaten çok küçüktü, üst kata da baktım, kızlar yoktu. Tahminen bizim bulunduğumuz pasajdan çıkıp, 200 metre ilerideki başka bir pasaja girmişlerdi. Ben de peşlerinden gittim ve gerçekten kızları, ilerideki başka bir pasajda bir butiğin içinde alışveriş yaparken gördüm. Tabii ki, peşlerinden o butiğe girmem mümkün değildi, bu butik sahibine yapılacak en büyük yanlış ve müşterilere de saygısızlıktı. Ben de pasajın içinde biraz dolaşarak, kızların butikten çıkmasını bekledim. Nihayet alışverişleri bitti ve butikten çıktılar. Ben de yanlarına yaklaşarak, adeta büyük bir sır veriyormuş ya da kaçak mal teklif ediyormuş gibi, biraz da alçak bir ses tonu ve gizemle “Askılı bluzlar geldi…” dedim. Kızlar kıkırdayarak, “Eh; hadi gidip bakalım o zaman” diyerek, benimle birlikte hiç üşenmeden, o sıcak havada geriye dönerek, bizim dükkana geldiler.

Sonraki yıllarda çeşitli eğitimlerde satıcılara “Müşterinizi takip edin” diye öğütler verdiğimde, aklıma bu müşterileri nasıl takip ettiğimi ve onları geriye getirdiğimi hatırlamış ve için için gülmüşümdür. Gerçekten de müşteriler, ilgi ve çabayı beğenirler. Gösterilen ilgi karşısında müşterilerin kayıtsız kaldığına çok az rastladım. Önemli olan, bu ilginin samimi olması ve müşterinin talebini karşılamasıdır.

Dükkana geldiğimizde Sim’in “Nereden buldun bu müşterileri?” der gibi baktığını, ama çok da sevindiğini gördüm. Ben kızları, yani müşterileri kız kardeşime devrettim, zaten küçük olan dükkânda fazla kalabalık yapmamak için, dükkândan çıktım ve dışarıda beklemeye başladım. Kız kardeşimin çenesi çok güçlüdür ve tam bir laf ebesidir. Kızların ağzından girdi, kulağından çıktı ve ellerinde başka bir yerden alınmış askılı bluzlar olmasına rağmen, birer tane daha askılı bluz sattı ve onları uğurladı. Müşteriler gittikten sonra, keyifli bir sohbet yaptık ve onları ilerideki pasajdan nasıl alıp geldiğimi anlattığımda, ikimiz de kahkahalarla gülerek, ileride büyük işler yaptığımızda bu anıyı hatırlayıp, yine güleceğimizi konuştuk.

Gerçekten de kız kardeşim Sim, yıllar sonra diğer kız kardeşim Ferda ile birlikte Akmerkez’de Benetton Mağazasını işletmeye başladığında ve sonrasında mağaza sayılarını arttırdığında, ben yine yanına uğrar, “Nereden, nereye… 2 tane askılı bluz satmak için müşterileri kovalardık…” diye eski maceralarımızı hatırlardık. Kız kardeşlerimin girişimci ruhunu hep takdir etmişimdir. Onlar küçük bir butikten, mağazacılığa soyundular ve cesaretle birçok mağaza açtılar. Yalnızca bir değil, aynı anda birçok markanın “Franchise” mağazasını açtılar. Akmerkez’de, Nişantaşı’nda, Gayrettepe’de, Beşiktaş’ta, sonraları Profilo Alışveriş Merkezinde ve Beyoğlu’nda mağazalar işlettiler. Genç giyim, Blue Jean ve spor markalarının bayiliklerini yaptılar. Bu işte o kadar deneyim kazandılar ki, bir ara onlar için mağaza açmak, kapamak veya devretmek, onlara çok olağan gelmeye başlamıştı.

Devamı haftaya Salı günü…

04 Aralık 2018

SALI SOHBETİ – 8” te bir düşünce

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir