SALI SOHBETİ – 13

TEKNOLOJİNİN ULAŞTIĞI NOKTA

İş hayatına başladığım yıllarda, bitmiş ürün ithalatı yasaktı. Türkiye’de lisans altında montaj sanayi gelişmişti. En ünlü markaların ürünleri hammadde olarak getirtiliyor, iç piyasada üretilen ya da ayrı parçalar halinde ithal edilen ambalaj malzemelerine dolduruluyor ve pazara veriliyordu. 

1985 yılından önce Lancôme, Helena Rubinstein, Elizabeth Arden, Ellen Betrix ve buna benzer birçok dünyaca ünlü kozmetik markası ülkemizde üretiliyordu. 1985 yılında ithalatın serbest bırakılmasıyla birlikte bu markaların ürünleri ve henüz Türkiye’ye gelmemiş olan yüzlerce dünya markası ithal edilmeye ve pazara verilmeye başlandı. Benim çalıştığım şirket de, bazı markaların ithalatını yapıyor ve lisans altında bazı markaların üretimini yapıyordu. Bu nedenle yurtdışındaki şirketlerle sık sık yazışmamız ve görüşmemiz gerekiyordu.

İlk iş hayatına başladığım seyahat acentesinde faks makinesi olmadığını daha önce söylemiştim. Acentede yurt dışındaki şirketlere bilgi vermek ya da rezervasyon yapmak için teleks çekmek gerekiyordu. Çok sık hat kesildiğinden teleks çekmek uzun zaman alırdı.

Şimdi hepimizin kullandığı cep telefonu, dizüstü bilgisayar ve internet, o zamanlar bizim hayalimizin ötesinde şeylerdi. Bazen bu teknolojik ürünlerle iş hayatıma yeni başladığım dönemde tanışmış olsaydım, kim bilir ne kadar farklı işler yapardım diye düşünürüm. Şimdiki gençler gerçekten çok şanslı, her istedikleri bilgiye kolayca ulaşabiliyorlar ve istedikleri kişi veya şirketlerle iletişime geçebiliyorlar. Yeter ki, bu ürünlerin faydalarının farkına varsınlar. Kim bilir ileride daha ne ürünler çıkacak, belki o zaman bugün hayranlıkla kullandığımız birçok cihaz, gelecek nesil için komik aletler olacak. Bugün artık neredeyse demode olan faks cihazı, zamanında benim için teknolojinin son harikasıydı.

Teleks iletişim kurmak için yeterli olmuyordu tabii ki, sadece yazı gönderme imkânımız vardı. Resim, belge ya da herhangi bir çizimin karşı tarafa ulaştırılması için PTT ile postalanması veya kargo ile gönderilmesi gerekiyordu. Bu da önemli ölçüde zaman kaybı demekti.

Sonunda şirkete faks makinesi satın alındı. Şimdikiler gibi küçük değil, kocaman bir makineydi, ama yine de teleks makinesinin yarısı kadardı. Faks makinesini santralde çalışan kızın yanına kurdular ve üzerine birtakım kurallar yazdılar. “Herkes faks çekemez, faks çekmek isteyen, faksı müdüründen onaylatacak ve faks görevlisine teslim edecektir. Faks görevlisi faksı uygun zamanda gönderecektir.” Faks görevlisi ise, santralde çalışan kızdı. Ona “Faks görevlisi” unvanı verildiği için, santraldeki kız bir havaya girmişti ki hiç unutamıyorum.

Santraldeki kız, faks çekmeyi bize asla öğretmedi. Faksın üzerini plastik kılıfı ile örter, faks çekmek istediğimizde, “Bana bırakın, ben çekerim” der ve bizim nasıl çektiğini görmemize olanak vermeden, bir ara çekerdi. Hatta faks için beklediğimizde, “Şimdi yoğunum, daha sonra çekerim” diye bizi başından savardı. Sanıyorum, faks çekme işini bir ayrı özellik olarak görmüş, onu bize öğretirse, belki de işinden olacak diye düşünmüştü.

Bu arada, karşı taraftan gönderilen bir resim, faks makinesinden çıktığında, hayretler içinde kalmış ve “Arkadaşlar, bence bu teknolojinin ulaştığı son noktadır. Bundan daha ileri bir şey icat edemezler. Yaparlarsa, ancak bunun renklisini yaparlar” demiştim. Oysa faksın renklisi hariç, her şeyi icat ettiler, çünkü bir süre sonra internet hayatımıza girdi.

Birkaç ay sonra, çeşitli girişimlerimiz sonuç vermiş ve benim gibi meraklı birkaç arkadaşımla faks makinesinden nasıl faks çekildiğini öğrenmiştik. Öğrendiğimizde ise, “Yahu, amma kolaymış…” diye söylenmeden edemedik. Ama yine de o yıllarda, iş başvurusunda bulunan birçok kişinin CV’lerinde “Kullanılan büro makineleri” kısmına: Teleks, faks ve hesap makinesi yazdıklarını gördüm.

Telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in “Bir gün Amerika’nın her büyük şehrinde bir adet telefon olacak” dediğini düşünürseniz, benim faks makinesini gördüğümde “Bir gün bunun renklisini de yaparlar” şeklindeki öngörümü çok da yadırgamamanız lazım. 

Teknoloji inanılmaz bir hızla gelişiyor ve yenilikler o kadar çabuk hayatımıza giriyor ki, bunları önceden tahmin etmek neredeyse imkansız. Bilgisayarı ve iletişimi verimli kullanan şirketlerin, son yıllarda neler yaptıklarını görüyoruz. Müşterilerini yakından takip eden, kategorilere ayıran ve gereksinimlerini önceden tahmin eden şirketlerin, pazarda rakiplerine oranla daha büyük pazar payları aldıkları görülmektedir.

Devamı haftaya Salı günü…

08 Ocak 2019 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir