Pazar…Pazar… 2019/292

Pazar…Pazar…

İSTANBUL’DA YAĞMUR

Dün İstanbul’a 1,5 saatte metrekareye 113 kg. yağmur yağdı, hem de Ağustos ayında…

Normal şartlarda bu miktar kış mevsiminde 1 ayda yağar… Ne yazık ki yine bir can kaybı oldu. Bazı semtlerde evleri ve işyerlerini su bastı, trafik durma noktasına geldi.

Geçtiğimiz Nisan ayında da aşırı yağmur ve dolu yağmıştı… Yine benzer manzaralarla karşılaşmıştık.

İki yıl önce de Temmuz ayında ceviz büyüklüğünde yağan dolu, binlerce eve, işyerine ve araca zarar vermişti…

Sadece İstanbul mu? Hayır… Türkiye’mizin bir çok yerinde aşırı yağmur yağdı… Bu yıl içinde Rize’de aşırı yağan yağmur sele neden oldu, yine can kaybı oldu, evler, köprüler yıkıldı, yollar kapandı. İnsanlarımız çok zor durumda kaldılar…

Kuşkusuz, bundan 50-60 yıl önce de aşırı yağmur, kar, dolu yağmış, fırtına veya benzeri doğal afetler olmuştur. Ancak bu doğal afetler sayısal olarak artmakta, beklenmedik mevsimlerde oluşmakta ve verdikleri zarar çoğalmaktadır. Tüm bunların nedenini anlamak için doğa bilimci olmaya gerek yoktur. Çevremize verdiğimiz zararların sonucunu yaşıyoruz. Daha fazla rant elde edebilmek için, doğayı yok etmeye devam ettiğimiz sürece, bu doğal afetlerin sayısı ve şiddeti korkarım ki, artacaktır. Geldiğimiz bu durum, son 1-2 yılın sonucu değildir, uzun zamandır, doğayı yok etmenin, ağaçları kesmenin, yeşili yok etmenin, akarsu veya derelerin yataklarını değiştirmenin, denizi doldurmanın kaçınılmaz sonucudur…

Sizelere de takip etmenizi önereceğim, her paylaşımını dikkatte takip ettiğim Sevgili Serdar Özbosnalıoğlu, 3 gün önce Facebook sayfasında, II. Dünya savaşı sırasında Hitler’in Alman Ordusu’na yaptırdığı Barbarossa Harekatı ile 8 Eylül 1941 – 27 Ocak 1944 tarihleri arasındaki Leningrad kuşatmasının kısa öyküsünü paylaştı.

Leningrad direnişinin ibret dolu öyküsü ve besteci Dmitri Shostakovich’in (1906-1975) inanılmaz hikayesi tüm insanlar için bir ders niteliğindedir.

Ancak beni en çok etkileyen yazının şu paragrafı oldu:

“Hitler köpürüyordu; 8 Kasım’da üç milyon Leningradlının açlığa mahkum edilmesi emrini verdi.

Ardından… Akarsu kaynaklarına zehir attırdı. Yiyecek depolarını bombalattı.

Bu nedenle, Leningrad’da kadın ve çocuklar için günlük yiyecek 150 gram ekmeğe kadar indirildi. Bu ekmek de, yüzde 50 oranında talaş ve başka yenemeyecek katkılardan oluşuyordu.

Halk, kedi-köpek-fare-kuş ne buluyorsa yiyordu artık. Kışın eksi 30 dereceye kadar düşüyordu hava. Hitler kışın ısıtmada kullanılan akaryakıt depolarını da bombalattı.

Şunu yazmalıyım:

Hitler, “Nazi estetiği” diye Berlin’deki ıhlamur ağaçlarını keserken, o dondurucu koşullarda Leningrad’da tek ağaç kesilmedi.

Isınmak için evlerdeki tüm eşyalar yakıldı ama tek ağaç kesilip yakılmadı…”

Biz ise sadece bina, AVM yapmak veya maden açmak, özetle biraz daha fazla rant elde etmek için delicesine ağaçları kesiyoruz.

Kazdağları, Fatsa, Saros, Finike, Cerattepe, Sinop, Uzungöl, Kirazlı, Bodrum, Yassıada… ve daha bilmediğimiz onlarca “Doğa Cenneti” gözlerimizin önünde yok ediliyor… Bu durumu kabullenmemiz mümkün değil…

Bu “Cennet Köşeler” bizim değil ki, onlar torunlarımızın torunlarının bize emaneti… Tek görevimiz, onları ne olursa olsun, bizden sonraki kuşaklara tek bir ağaca veya canlıya zarar vermeden teslim etmek olmalıdır. “Zararın neresinden dönülürse kârdır…” demişler, dilerim bu talan durdurulur, engel olunur.

Doğa kendini yeniler, ağaçlar yine çıkar, yeşillikler yeniden fışkırır, yeter ki toprağın gücüne inanın ve onu küstürmeyin…

Son cümle; doğaya zarar verdikçe, doğal afetler artacak ve o beton yapılar da bizi kurtaramayacaktır.

Kaynakça:

https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=739031593205298&id=100012953928630

Özel not: Sevgili Serdar Özbosnalıoğlu‘na değerli paylaşımları ve bizelere hatırlatığı değerler için teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

İyi Pazarlar…

2019/292

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir