Pazar…Pazar…
KİTAP OKUMA CEZASI
1946-2010 yılları arasında yaşamış, çağımızın en iyi köşe yazarlarından biri olarak kabul edilen Amerikalı gazeteci ve sendika yazarı Joseph Sobran’ın şu sözleri bence çarpıcı bir gerçeği vurgulamaktadır: “Bir insanı zorla susturmak ona bahşedebileceğiniz en büyük onurdur. Onun size karşı olan mükemmelliğini kabul ettiğiniz anlamına gelir.”
“Ülkemizin son 40 yıldır en dürüst, en ilkeli ve hiçbir şekilde doğru bildiğinden ödün vermeyen gazetecisi kimdir?” diye sorsak sanırım, çok büyük bir kitle “Uğur Dündar” cevabını verir.
Uğur Dündar’ın kişiliğini, davranışlarını, yolsuzluk ve haksızlığa karşı verdiği mücadeleyi, TV programları, yazıları veya kitaplarında toplumu aydınlatma yolunda verdiği mesajlarını, onlarca kuruluş tarafından “Yılın en dürüst insanı” seçilmesini veya yüzlerce fikir insanı tarafından söylenmiş kendisi ile ilgili övgü dolu sözleri, takdir edersiniz ki, bu minicik pazar yazıma sığdırmam mümkün değil…
Kendisine bir yazısından ötürü ceza verilmesini de kabul etmemiz de mümkün değil.
Burada eleştirdiğim, kendisine verilen “Şerefe karşı işlenen suçlarla ilgili makale, tez ve kitap okuma” cezasının ne kadar anlamsız olduğu değildir; zira bu konuda onlarca makale veya kitap yazacak kadar bilgi ve etik değerlere sahip olduğu hepimizce malumdur.
İster kitap okuma cezası olsun –ki bu onun için ceza değil, bir ödül olabilir ancak-, ister hücrede tek başına mahkum edilme olsun, bir insana fikrinden ve yazısından dolayı ceza vermeyi doğru bulmamaktayız. Bu nedenle sadece Uğur Dündar değil, fikir ve yazılarından dolayı, hiç bir insana ceza verilmesini kabul etmemiz beklenemez.
Tarihte binlerce kez ispatlanmıştır ki, cezalar, fikirleri asla yok etmez. Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri herşeyi anlatıyor: “Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.”
1694-1778 yılları arasında Fransa’da yaşamış daha ziyade “Voltaire” ismiyle tanınan yazar ve filozof François Marie Arouet’in şu sözleri bizlere, fikirleri ifade etmenin ne kadar önemli ve değerli bir hak olduğunu anlatmaktadır: “Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum; ama düşündüğünüzü söylemek hakkınızı ölene dek savunacağım.”
Bu yazıyı, Uğur Dündar’ın sadece Vefa Lisesi’nden mezun bir abim olmasından, zamanında babamla okul aile birliğinde birlikte görev yapmaları, karar defterinde alınan bir kararda yanyana imzaları olduğu, okulumuza yaptığı çok önemli maddi ve manevi katkıları ile oğullarımızın aynı orta öğrenime devam etmeleri sırasında, şahit olduğum üzere çocuklarıyla çok yakından ilgilenen bir baba olmasından dolayı değil, aynı zamanda ülkemizin aydınlık yüzlerinden biri olması nedeniyle kaleme aldım. Ülkemizin nice Uğur Dündar’lara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum…
İyi Pazarlar…
2019/296