SALI SOHBETİ – 72

ÇİN’DEN DÖNÜŞ

İstanbul’a dönüş günü gelmişti, uçağım gece saat 23:00’te kalkacaktı. Havaalanına Şanghay’ın Pudong tarafında bulunan hızlı trenle gittim. İnanılmaz bir deneyimdi, tren saatte 300 km.’nin üzerinde sürat yapıyordu, bunu vagonlardaki ekranlarda gösteriyorlardı.

Raylardan en küçük bir ses gelmiyordu, çünkü manyetik güçle tren raylara değmeden bir miktar havada hareket ediyordu. Tren 8 dakikada Şanghay Havaalanı’na ulaştı. Dev havaalanında biniş işlemlerimi tamamladıktan sonra, gümrükten geçtim ve Türk Hava Yolları’nın uçağının kalkacağı kapıya doğru yürümeye başladım. Kapı terminalin en sonundaki kapılardan biriydi, çok zamanım vardı, ağır ağır yürümeye başladım.

Terminalin her iki tarafı dev camlarla kaplıydı, hava karardığı halde, dev lambalar körüklere yanaşmış uçakları aydınlatıyordu. Bineceğim kapıya doğru yaklaştıkça, kalabalık bir grubun, benim bineceğim kapıya da yakın bir yerden camdan dışarıya baktıklarını ve bir uçağın fotoğraflarını çektiklerini gördüm.

Çok merak ettim ve ne olduğunu anlamak için adımlarımı hızlandırdım. Gruba yaklaştıkça, bunların İspanyol bir turist grubu olduklarını fark ettim. Biraz daha yaklaşıp, fotoğrafını çektikleri uçağa baktım.

Gözlerime inanamadım, muhteşem bir görüntüyle karşılaştım. Bu bir Türk Hava Yolları uçağıydı ve uçağın tüm gövdesi Barcelona Futbol Takımının oyuncularının fotoğraflarının olduğu bir görselle kaplanmıştı. Işıkların altında inanılmaz güzel bir görüntü veriyordu. İspanyol turistler de bu görüntüye kayıtsız kalamamışlar ve uçağı fotoğraflamaya çalışıyorlardı.

Türk Hava Yolları’nın bu sponsorluğu, gerçekten tüm dünyada ses getirmiş ve çok prestij kazandırmıştı. Bunun dışında Türk Hava Yolları, Manchester United futbol takımına, daha birçok ünlü oyuncu ve dünya starlarına sponsor olmuştu. Bu girişimler Türk Hava Yolları’nı kısa zamanda dünyada tanınan ve sevilen bir hava yolu şirketi olmasını sağlamıştı. Ama tabii ki, sadece reklam ve sponsorluk yetmezdi, hizmet kalitesinin de aynı şekilde yukarıya taşınması gerekiyordu. Uçağa bindikten sonra karşılaştığım hizmet kalitesi beni daha da çok şaşırtacak ve “Vay be, Türk Hava Yolları çağ atlamış” diye düşünecektim. Türk Hava Yolları’nın bu gelişimi, dünyada birçok saygın hava yolu şirketinin iflas bayraklarını çektiği döneme denk gelmesi de ayrıca bir başarı ve gurur kaynağı oldu.

Bu görüntü beni çok mutlu etti, keyifle uçağı seyrettim ve “Umarım bir gün böyle bir uçağımızın üzerinde dünya şampiyonu olmuş milli takımımızın fotoğrafı olur ve tüm dünya tarafından hayranlıkla izlenir” diye aklımdan geçirdim.

Bir süre bekledikten sonra bizi uçağa aldılar. Seyahat acentesi, dönüş biletimi ayarlarken, uçuş tarihindeki uçak biletimi o an için “Economy Class” biletlerden daha ucuz olduğu için “Business Class” olarak almıştı. Yüksek sınıftaki koltuğa kuruldum, gerçekten yorucu geçen Çin seyahatimden sonra, 11 saat sürecek bir dönüş uçuşu için, inanılmaz bir keyif olacaktı.

Uçuş öncesi uçak içinde “Hoş geldiniz” anonsları yapıldıktan sonra, “Uçağımızda, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca bilen kabin görevlileri vardır” duyurusu yapıldığında, bu detayı da düşündükleri için Türk Hava Yolları’na bir kez daha hayranlık duydum.

Barcelona takımının fotoğrafı olan uçağa İspanyolca bilen hostes görevlendirilmesi, yakalanmış güzel bir detaydı. Bu ayrıntılar toplam kaliteyi yükseltmektedir.

Uçak kalktıktan sonra benim bulunduğum koridora servis yapan hostesin göğsünde İngiltere ve İspanya bayraklarının olduğu rozetleri görünce, uçakta İspanyolca konuşan hostesin o olduğunu anladım. Yabancı dillere karşı ilgim olduğu için, hostese “İspanyolcayı nerede öğrendiniz?” diye sordum, çünkü ülkemizde bu dilin pek fazla öğretilmediğini biliyordum. Sonradan adının Burcu olduğunu öğrendiğim hostes bana İspanyol filolojisi mezunu olduğunu söylediğinde, iyice şaşırmıştım. Gerçekten Türk Hava Yolları çağ atlamıştı.

Yemek servisi başladı. Bir uçakta beklenmeyecek güzellikte bir sunum ve lezzette yemekler geldi. Yemekler servis edildikten sonra öndeki mutfak bölümünden bir aşçı çıktı, “Business Class” yolcularına yemeğin tadını, memnun olup olmadıklarını sormaya başladı.

Kafasında aşçı şapkasıyla gelen genç aşçıyı gördüğümde, biraz şakalaşmak ve iltifat etmek istedim.

Aşçının bana doğru yaklaştığını gördüğümde, etrafımdaki üç-beş yolcunun da duyabileceği bir sesle “Siz, bize haksızlık yapıyorsunuz!” diye çıkıştım.

Aşçı şaşırdı ve son derece saygılı bir tavırla “Buyurun efendim, şikâyetiniz nedir?” diye sordu. “Biz bu güzel yemekleri yemek için, uçağa binmek zorunda mıyız?” diye devam ettim.

Bunu duyan aşçının yüzü bir anda yumuşadı ve gülümseyerek, “Beyefendi çok naziksiniz, teşekkür ederim” dedi ve göz ucuyla koltuk numarama bir göz attı. Diğer yolculara da uğradıktan sonra yerine döndü.

Yemek servisinden yaklaşık 1 saat sonra, hostes bana özel bir tepsi getirip, önüme koydu ve “Efendim, şefimiz size özel olarak gönderdi” dedi. Nefis bir çikolatalı pasta ve yanında da bir kahve vardı.

Devamı haftaya salı günü…

29 Eylül 2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir