Pazar…Pazar…
BABA OĞUL HİKAYELERİ
“ARTIK ÇALIŞMANI İSTEMİYORUM”
Yıl 1977, aylardan Eylül. Ortaokul ve lisedeki öğrencilik dönemi boyunca, her eylül ayında olduğu gibi, babam beni yine çalışma odasına çağırdı. Lise hayatım boyunca süren resim çalışmalarım ve resimlerimi babama, halama, amcama yaptığım satışlardan elde ettiğim gelirle, harçlıklarımı toparlamıştım. Tabii, annemin ara sıra verdiği “Çıkma”, yani ek harçlıklarla ve babamın verdiği “Avanslar”la aslında bir anlamda çalışarak, para kazanmayı öğrenmiştim. Babama göre çalışmayı, üretmeyi ve karşılığını almayı öğrenmiştim, bense kendi paramı kazanmanın tadını almıştım.
Üniversiteyi kazanmıştım, önümde dört yıl sürecek bir üniversite maratonu vardı. O günlerde, sonrasını hiç düşünmeden, sadece üniversiteye devam etmek ve zamanında mezun olmaya odaklanmıştım. Ancak bir yandan da üniversite sıralarında para kazanmaya devam etmeyi düşünüyordum.
İşte, tam bu düşüncelerdeyken, çalışma odasında artık klasikleşmiş konuşmasını yapmak üzere babam yerini almış, ben de karşısına oturmuştum. Bu kez okuduğu gazeteyi katlayarak, yana koydu, gözlüğünü hafifçe düşürerek, her zaman olduğu gibi tane tane konuşmaya başladı: “Oğlum, gelecek ay üniversiteye başlıyorsun, artık çalışmanı istemiyorum, yani resim yapmayı bir hobi olarak sürdürmeni öneriyorum. Üniversite yılları bir gencin en güzel dönemidir. Gerçek iş yaşamı önündeki son dönemdir. Bu dönem bir gencin hayata hazırlanma, bir anlamda pişme dönemidir. Zamanın daha bol olacaktır, lise hayatı gibi her gün, her saat üniversitede olma zorunluluğun yoktur. Derslerini takip et, sınavlara gir, derslerini ver ve zamanında mezun ol. Ama bu sürede, konserlere git, müzeleri dolaş, konferanslara katıl, sinemaya ve tiyatroya git, böylelikle kültürünü genişlet, kendini hayata hazırla. Bunlar en az üniversitedeki dersler kadar önemlidir. Okul gruplarına katıl, kışın kayak turlarına, yaz aylarında da güneye gidersiniz. Zamanını böyle değerlendir. Sana gerekli tüm harçlığını vereceğim. Sen yeter ki kendini geliştir, ileride gerçek iş yaşamına atıldığında, bir daha bunların hepsini yapma fırsatını bulamazsın.”
Babam bunları anlattığında, onu boş boş dinlediğimi hatırlıyorum. Hatta söylediklerinin birazcık hayal ürünü olduğunu düşünüyordum. Aradan geçen onca yıldan sonra, aslında o söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu görüyorum.
Bir üniversite kulübübün geçen aylarda yapmış olduğum çevrim içi sunum sonrasındaki soru cevap bölümünde, Z kuşağı bir öğrencinin “Sizce de bir üniversite öğrenimi için dört yıl uzun bir zaman değil mi? İki veya üç yılda da bitirilebilir…” dediğinde, aklıma babamın bana benim üniversiteya başlacağım ayda söylediği cümleler geldi. Önce “Üniversite sadece bilgi almak yeri değildir, sadece bilgi almaya gidiyorsanız, düşüncenizde haklı olabilirsiniz, zira bilgiler artık her yerde var ve kolayca alınabilir. Ancak üniversitede çevre edinirsiniz, üniversite kulüplerine katılır, deneyim kazanırsınız, staj yaparsınız, hocalarınızdan deneyimlerini dinlersiniz, özetle pişersiniz…” diyerek, babamın bana söylemiş olduğu cümleleri aynen aktararak devam ettim.
Tabii bu arada, benim üniversiteye gittiğim yıllarda, maalesef anarşi olduğu için, üniversite kulüpleri, etkinlikler veya staj olanakları yoktu. Bu açıdan benden sonraki kuşaklar gerçekten şanslı.
Babamın söylediği şeyler, kulağa hoş gelse de, benim aklımda, üniversitede okurken bir yandan da bir iş yerinde çalışmak vardı. Çünkü, yurt dışında okuyan arkadaşlarım, yaz aylarında Türkiye’ye geldiklerinde bizlere üniversitede okurken aynı zamanda bazı işlerde çalıştıklarını ve para kazandıklarını anlatmışlardı. Pizzacıda, benzin istasyonunda veya marketlerde çalışan arkadaşlarım vardı. Bu nedenle babama “Ben hem okumak, hem de çalışmak istiyorum” demiştim. O zamanlar Türkiye henüz “Part Time” veya “Yarı Zamanlı” çalışmak kavramı ile tanışmamıştı veya en azından ben bu tanımları bilmiyordum.
Onun üzerine babam “Oğlum, hem okumak hem çalışmak olmaz, ikisinden biri aksar, sen benim dediğimi yap, okul önemli…” dediğinde, “Babacım, bazı işler varmış, istediğin zaman işe gidiyormuşsun, istemediğin zaman gitmiyormuşsun…” diye cevap vermiştim.
Bunun üzerine babam hiddetlenerek “Olmaz öyle şey, işe gidersin tüm gün adam gibi çalışırsın, kafana göre işe gitmek veya gitmemek olmaz…” diye çıkışmıştı…
Ancak bu kez ben haklı çıkacaktım, gerçekten de daha üniversite sıralarında “Part Time” işle tanıştım ve sonraki dönemlerde hep hem okudum, hem de çalıştım…
(Devamı var)
İyi Pazarlar…