Pazar…Pazar…
ÖLÇEK EKONOMİSİ
Üreticilerin, üretim miktarlarını artırmaları halinde, üretmiş oldukları ürünlerin birim başı maliyeti düşer. Maliyeti düşen bir ürünün, satış fiyatı da daha düşük bir seviyeye çekilebilir ve bu durumda ürünün pazarda rekabet şansı artar ve satışları artar.
Biraz daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, bir ürünü üretmek için gerekli hammadde veya yarı mamul maliyeti bellidir, üzerine o üretimi gerçekleştirmek için gerekli olan genel giderler eklenir. Bu genel giderler, başta personel gideri olmak üzere, bina kirası, elektrik, gaz, su, nakliye, araçlar, bakım, tamirat, servis, yemek, sigorta, bina ve makinelerin amortismanları, satış ve pazarlama giderleri gibi sabit ve değişken giderlerden oluşur.
Eğer, işletme bir üründen ayda 100 adet ürün üretiyorsa, tüm genel giderler, ürünlerin üretimi için gerekli olan hammadde ve yarı mamul giderlerinin üzerine eklenir. Tüm genel giderlerin toplamı, üretilen 100 adet ürüne bölünerek, ürün maliyetine eklenir ve böylelikle ürünün maliyeti netleşmiş olur.
Eğer işletme, aynı genel giderler ve aynı makine parkuru ile 200 adet ürün üretirse, tüm genel giderler bu kez 200 adete bölünüp, maliyete ekleneceği için, ürünün maliyeti 100 adet ürüne karşı daha düşük olacaktır. Görüleceği üzere, üretimin artması ürünlerin birim maliyetini düşürecektir.
Kitle üretimi (Seri üretim) söz konusu olan ürünlerde, satış departmanları satış hedeflerini belirler ve belirlenen kotalar, işletmenin tümünü harekete geçirir. Yani satılması planlanan ürünlerin üretilmesi için gerekli olan makine parkuru, üretim kapasitesi, üretimde görev yapacak çalışan sayısı, depolama alanı, lojistik hizmetleri için gereken araç veya donanım, satın alma bütçesi, tedarikçilerin sayısı ve kapasiteleri hesaplanarak bir planlama yapılır. Tüm bu süreç günümüzde bilgisayar programları ile (MRP – Materials Requirement Planning – Malzeme İhtiyaç Planlaması) gerçekleştirilmektedir. Hatta bu hesaplamalar ile şirketin finansman maliyeti de ortaya çıkar.
Satış departmanlarının satış hedeflerini belirlemeleri kaçınılmazdır. Zira, belirlenen satış hedeflerine göre planlanan bütçelere göre işletmenin genel giderleri, satılacak ürünlerin maliyetleri, kârlılığı gibi hesaplar yapılır. Ancak, satış departmanları genellikle, satış fiyatlarının yüksekliğini ve pazarda rekabet etmenin zorluğunu ileri sürerek, satış bütçelerini belirlerken tutucu davranırlar. Yani, bir önceki döneme göre bir miktar yüksek adet de olsa, yüksek satış adetlerini hedeflemekten kaçınırlar. Tabii ki bu bütçeleri yaparken, pazarın içinde bulunduğu ekonomik koşullar da dikkate alınır. Oysa, işletmelerin her geçen yıl, daha fazla satış yapmaya ve gelir elde etmeye ihtiyaçları vardır. Artan satış geliri ile, çalışanların ücret artışları, artan maliyet ve genel giderlerin karşılanması, teknolojinin veya makine parkurunun yenilenmesi, yeni yatırım yapılması, tanıtım faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ve tüm bunların sonunda, şirket ortaklarının doğal olarak bir kâr elde etmeleri gerekmektedir. Özetle, bir şirketin gelir tablosunun ilk satırı “Satış Gelirleri”dir.
Bir yanda artan üretim maliyetleri ve ürün fiyatları, diğer yanda ise daha fazla satış yaparak, geliri artırma çabaları. Ürün fiyatları düşerse, satışlar artar. Görüleceği üzere, bir önce yapılırsa, diğeri de etkili olur.
Şimdi önemli olan “Ölçek Ekonomisi”ni tüm çalışanlara doğru aktarmak ve başta satış departmanı olmak üzere, daha cesaretli davranarak, daha yüksek satış adetlerini hedeflemek ve gerçekleştirmektir. Görüleceği üzere, yüksek adetlerin satılması ve üretim adedinin yükselmesi ile birlikte üretim maliyetleri düşecek ve ürünlerin satış fiyatlarına yansıtılması ile, daha kolay satış yapma olanağı olacaktır.
Burada bir parantez açarak, bir konunun da altını çizmekte fayda vardır. Ölçek Ekonomisi ile maliyetler düştüğü halde, aşırı artan girdi maliyetlerini bazen dengelemek mümkün olmamaktadır. Bu durumda girdi maliyetlerini düşürmenin diğer yöntemlerini (Doğru planlama, dış kaynakların verimli kullanımı, alternatif tedarikçileri kullanma…vs.) uygulamak kaçınılmazdır.
İyi Pazarlar…