Pazar…Pazar…
HER İŞLETMENİN DNA’SI FARKLIDIR
Deoksiribonükleik asit, birbiri etrafında dolanarak sarmal oluşturan bir asit molekülüdür ve kısaca DNA olarak tanımlanmaktadır. DNA’lar içinde çok değerli bilgileri depolayabilmektedir. Bazı virüsler dışında, bakteriler, hayvanlar, bitkiler ve yaşayan bütün canlılar DNA’ların oluşturdukları genetik bilgiler sayesinde hayatta kalmaktadırlar. Bedenin emir komuta merkezi beyin, hücrelerin merkezi ise DNA’dır. Genetik bilgileri içeren DNA parçaları “Gen” olarak isimlendirilmektedir. Bazı DNA dizilerinin, kromozomların şeklini belirlemek gibi yapısal işlevleri vardır, diğerleri ise bu genetik bilginin, hangi hücrelerde, hangi şartlarda, ne şekilde kullanılacağını düzenlerler.
İşletmeler, bulundukları sektöre, üretmiş oldukları mal ve hizmete, bu ürünlerin pazardaki talep durumuna, ülkenin yaşadığı ekonomik döneme, kullandıkları teknoloji, biriktirdikleri bilgi ve deneyime göre doğal olarak kendi DNA’larını oluşturmuş olurlar. Bu DNA’lar sayesinde varlıklarını sürdürebilir, rekabet edebilir, yeni mal ve hizmet geliştirebilirler.
Nasıl ki aynı cinsten bile olsalar hiçbir canlı birbirinin aynı değilse, aynı sektörde faaliyet gösteren, hatta aynı teknolojiyi kullanan işletmeler de aynı değildir. Hatta aynı model ve aynı yılda üretilmiş makineler dahi, farklı işletmelerde, farklı performans gösterebilirler. Bu farklılığın başlıca nedenleri, makinelerin içinde bulunduğu tesisin iklim koşulları, elektrik, su, çalışma süresi, bakım zamanları veya makine başında çalışan işçinin hassasiyeti olarak olarak sıralanabilir. Aynı model makineler bile, farklı işletmelerde farklı performans sergiliyor ise, farklı yaş, cinsiyet, eğitim, kültür, karakter veya buna benzer bir çok farklı unsurları barındıran insanların, farklı işletmelerde aynı performans göstermeleri veya aynı verimi sağlamaları mümkün olabilir mi? Bu sorunun cevabı kesinlikle “Hayır”dır.
O halde, işletmelerin kendi DNA’larını oluşturmak, ilk yapılacak işlerden biridir ve işletmeye dahil olan her yeni çalışanın bu DNA’yı tanıması sağlanmalıdır. Sadece yeni çalışanlar değil, işletmelerin tüm iş ortaklarının, tedarikçilerin, hatta bayi ve distribütörlerin de işletmenin DNA’sını tanımaları ve uyum göstermeleri verimliliği artıracaktır.
İşletmelerin, değişen pazar ve rekabet koşullarını gözlemlemeleri, analizler yapmaları ve yeni stratejiler oluşturmaları gerekmektedir. Her değişim, aynı zamanda işletmenin DNA’sına yeni bilgi depolama anlamına gelir. Böylelikle işletmeler, değişimlere karşı bir bağışıklık kazanabilir ve yeni oluşabilecek değişimlere daha hazırlıklı olabilirler.
Her işletmenin öğrenme, öğrendiklerini hayata geçirme ve sürdürme potansiyeli farklı olduğu için, “Her işletmenin DNA’sı farklıdır” diyebiliriz. Dolayısı ile, günümüz belirsiz ekonomik koşullarda, her işletmenin vereceği reaksiyon farklı olacaktır ve sektörde bulunan tüm işletmelerden aynı sonuçları beklemek mümkün değildir.
İşletmeler, kendi yöntemleri ile araştırmaya, bilgi toplamaya, öğrenmeye, strateji üretmeye ve uygulamaya devam ettikçe, kendi DNA’larını da geliştirmeye devam ederler. Kuşkusuz rekabet analizi yaparlar, ancak rakip şirketlerin farklı DNA’ları olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Rakiplerin uygulamalarını aynen adapte etmek, bazen verimli olmayabilir veya sonuçsuz kalabilir.
Özetle, her işletme kendi yapısını geliştirmeli ve bunu sürdürmelidir.
İyi Pazarlar…