Pazar… Pazar… 2017/204

Pazar… Pazar…

Yine Lozan Antlaşması gündeme geldi… O nedenle dün Ali Naci Karacan’ın “Lozan” isimli kitabını önermiştim, ancak okuduklarım ve dinlediğim kadarı ile birçok insanın Lozan’daki zaferi sadece toprak paylaşımı olarak gördüğünü, ekonomik zaferi gözardı ettiğini ya da bilmediğini görmekteyim. Dolayısı ile Lozan’daki siyasi zaferi destekleyen ekonomik zaferi de bugün hatırlatmak isterim.

Bilindiği gibi, I. Dünya Savaşından yenik çıkmış Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden silinmek üzereyken, 1919 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı ile Anadolu toprakları düşmanlardan temizlendi.

Ancak, yıllarca süren savaş ve yoksulluk Anadolu kent ve kasabalarını harabeye çevirmiş, insanlar ölmüş, aileler dağılmış ve on binlerce genç insan sakat kalmıştı.

Bu şartlar altında ve dünyanın tanımadığı TBMM, Lozan’da Osmanlı Devletinin geçmişte yaptığı tüm hatalar üzerine, yepyeni bir cumhuriyet kurmaya ve dünyaya kendini kabul ettirmeye çalışıyordu.

Tüm bu oluşumlara, I. Dünya Savaşından galip çıkan İtilaf devletlerinin kabul etmesi mümkün değildi ve Kurtuluş Savaşı ile Anadolu’dan kovuldukları halde, Lozan Barış görüşmeleri sırasında çıkarlarına ters düşen maddelerde ısrarla karşı geliyorlardı. Bir yandan kendi içlerinde Kurtuluş Savaşını kaybetmekten dolayı çıkan huzursuzluğu bastırmaya, bir yandan ise mümkün olduğu kadar genç Türkiye’den tavizler kopartmak peşindeydiler.

Hatta I. Dünya Savaşının son aylarına doğru, dünyanın diğer tarafında bulunan, bölge ile hiçbir bağı ve komşuluğu olmayan, Honduras, Panama, Andorra, Dominik Cumhuriyeti, Haiti… gibi küçük devletler bile, yıkılan Osmanlı Devletinden pay kapmak için savaş ilan etmişlerdi.

Lozan Barış Görüşmelerinde, hiç beklemedikleri gururlu ve kararlı Türk heyeti ile karşılaşan ve bir savaşı daha göze alamayacak olan, İngiltere (Birleşik Krallık), Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve (Eski) Yugoslavya’dan oluşan İtilaf Devletleri, istemeden de olsa bir çok maddeyi kabul etmek zorunda kaldılar. İsmet İnönü’nün başında bulunduğu Türk heyeti, bir yandan Türkiye Cumhuriyetinin tanınmasını sağlamıştı, diğer yandan da Osmanlı Devletinin borçlarını üstlenecek ve kayıp topraklardaki göçmenleri almayı kabul etmişti.

Eğer 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması olmasaydı, bugün kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye Cumhuriyetinden söz etmemiz mümkün olmayacağı gibi, ekonomik olarak o zamanın İtilaf Devletlerine ekonomik olarak bağlı, “Serbest Pazar” gibi bir ülke olacaktık.

Lozan’da Kurtuluş Savaşından yenik çıkan Yunanistan, Anadolu’yu işgali sırasında vermiş olduğu zarar ve cinayetleri bir “savaş suçu” olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır ve bu nedenle Türkiye de Yunanistan’ın ödemesi gereken savaş tazminatından vazgeçmiştir.

Bütün bunlar çok net olarak bizlere şunu göstermektedir ki; tüfek ve süngü ile kazanılan savaşlar yeterli olmamaktadır. Belki bazı toprakları geri almak mümkün olmuştur, ama geçmişte yanlış kararlardan dolayı oluşan borçlardan kurtulmak mümkün olmamıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti onca yoksulluğa ve cahil Anadolu insanına rağmen, kalkınmak için inanılmaz bir ekonomik bir savaşa girmiş ve bir yandan da 107,5 milyon altın Osmanlı Lirası tutarındaki borcu 25 Mayıs 1954 tarihine kadar ödemiştir. Bu tutar tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarının %67’si tutarında idi. Eğer Lozan’da Osmanlı İmparatorluğu tarafından kalan borçlar, Türk heyetinin iradesi sayesinde Osmanlı’dan ayrılan devletler arasında paylaştırılmasaydı, belki de daha 30-35 yıl Türkiye Cumhuriyeti borç ödemeye devam etmek zorunda kalacaktı. Bu da Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasını ve ekonomik gelişmesini olumsuz yönde etkileyecek ve gelişimini geciktirecekti.

İşte bu nedenle Lozan Antlaşmasını, sadece toprak paylaşımı, azınlıklar sorunu veya Boğazların uluslararası kullanımını düzenleyen bir antlaşma olarak değil, ekonomik olarak da kazanılmış bir zafer olarak görmemiz gerekmektedir.

Ayrıca Lozan antlaşmasının, ABD tarafından imzalanmadığı için geçersiz olduğu; 100 yıllık bir süresinin olduğu ve 2023 yılında antlaşmanın geçersiz olacağı; Hatay’da referandum olursa çoğunluğun azınlıkların eline geçmesi durumunda, Hatay’ın Suriye’ye bağlanacağı; Lozan Antlaşmasının bazı gizli maddelerinin olduğu, Türk Heyetinin İtilaf Devletlerinin her istediklerini koşulsuz kabul ettiği gibi hiç bir gerçeğe, belgeye ve kayda dayanmayan söylentilerin tamamen asılsız olduğunu buradan bir kez daha hatırlatmak isterim. Bu konularda ne Türkiye’de, ne de yabancı arşivlerde tek bir satır dahi bulunmamaktadır.

Musul, Kerkük ve Oniki Adalar konusunda ise, her ne kadar Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olsak da, tüm enerjisini ve kaynaklarını kurtuluş uğruna tüketmiş ülkenin, bir savaşı daha kaldıramayacağını ve bu girişimlerin karşısında İtilaf Devletlerinin yeniden yapılanarak bu adımlara kesinlikle askeri müdahale ile karşı koyacağını, sonuçta o ana kadar kazanılanları tekrar kaybetme riski olduğunu öngören Atatürk, nerede durması gerektiğini bilmiştir.

Bugünkü yazımı Atatürk’ün büyük eseri Nutuk’ta Lozan’la ilgili sözleri ile tamamlıyorum: “Bu antlaşma, Türk Milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir.”

Kaynakça

Karacan, Ali Naci. Lozan. İstanbul: Nokta Kitap, 2006

http://www.tarihiolaylar.com/…/lozan-baris-konferansi-11-ka…

http://www.kurtulussavasi.gen.tr/lozan-baris-antlasmasi.html

http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/I11.pdf

İyi Pazarlar…

2017/204

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir