KİTAP ÖNERİM – 91

KİTAP ÖNERİM – 91

GÖBEKLİ TEPE

60’lı yıllarda Şanlıurfa’ya 15 km uzaklıkta bulunan Göbekli Tepe mevkii arkeolojik olarak dikkat çekmiş, ancak tarlasını süren Mahmut Kılıç isimli bir çiftçinin bulduğu oymalı taşı müzeye götürmesiyle birlikte asıl değeri ortaya çıkmıştır.

İlk olarak 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğü’nün ortak çalışmaları ve Alman Arkeolog Klaus Schmidt başkanlığında kazıya başlanmış ve halen de devam etmektedir.

Göbekli Tepe’de keşfedilen dünyanın ilk mabet kalıntıları tufan öncesi döneme aittir ve 12.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu tarih Atlantis’in batış tarihi ile örtüşmektedir.

Göbekli Tepe’nin ortaya çıkarılmasıyla arkeolojik bulgulara göre tarik akışı değişmiştir. İnsanoğlunun avcı, toplayıcı olduğu dönemde yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12.000 yıl öncesinde bu yapıların nasıl ve neden tasarlandığı ancak tapınma ihtiyacı ile açıklanabiliyor. Bir yerleşim merkezi olmayan Göbekli Tepe hem coğrafi konumunun özelliği, hem de mimari planı açısından neolitik dönem yerleşimlerine göre büyük farklılık göstermektedir.

Bilinen en eski tapınaklar yeniden eskiye doğru sıralanırsa, Göbekli Tepe’nin yeri ve önemi çok daha iyi anlaşılacaktır:

Meksika’daki Chichen İtza Mabedi MÖ 800
Mısır’daki I.Seti Mabedi MÖ 1280
Mısır’daki Luksor Mabedi MÖ 1400
Mısır’daki Haşerput Mabedi MÖ 1480
Mısır’daki Amada Mabedi MÖ 1500
Girit’teki Knossos Saray Mabedi MÖ 1700
İngiltere’deki Stonehenge MÖ 2500
Mısır’daki Keops Piramidi MÖ 2550
Malta’dakiHagar Qim Mabedi MÖ 3200
Malta’daki Ggantija Mabedi MÖ 3600
Malta’daki Hypogeum Mabedi MÖ 3600
Göbekli Tepe MÖ 12000

Geniş bir alana yayılan mabetlerin, yine bu mabetleri yapanlar tarafından toprakla üstünün örtüldüğü anlaşılmaktadır. Belli ki 12.000 yıl öncesinden geleceğe iletilmek istenen çok büyük bir mesaj vardı. Mabetleri oluşturan taşların üzerlerine işlenmiş bu mesaj, ezoterik sembollerle binlerce yıl öncesinden kutsal bir metni günümüze taşımaktadır.

Değerli araştırmacı yazar Levent Sepici, bu kitapta hem arkeolojik, hem tarihsel, hem de dinler tarihi ile ilgili çok önemli bulgular ortaya koymaktadır.

Bu ay içinde benim de ziyaret etme imkânı bulduğum Göbekli Tepe’de gördüklerim karşısında etkilenmemek mümkün olmadığını bizzat tanık oldum. Hele bazalt yapıda, yani sert kayalık bir zeminde, kireç taşı bir bölgeye girdiğinizde, el ile doldurulduğu çok belli olan kırmızı toprak kümbet ve tepesinde bulunan bir adet ağacı gördüğünüzde, bu zeminin altında, tarih öncesinden kalan çok önemli eserlerin olduğunu düşünüyor ve kendinizi dünya tarihi içinde uçuşan bir kum taneciği gibi hissediyorsunuz…

Keyifli okumalar dilerim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir