SALI SOHBETİ – 45

KARACA

1917 yılında kurulmuş olan “Karaca”, triko ve örme giyim konusunda ülkemizin en eski kuruluşlarından biriydi.

Aromel’den ayrıldıktan sonra, 1997 yılında Karaca’da satış ve pazarlama müdürü olarak işe başlamıştım…

“Çift Geyik” amblemi ile tanınan Karaca yaklaşık 20 kadar perakende mağazası, franchising sistemiyle çalışan bayileri ve Türkiye’nin her tarafına yayılmış Karaca satan giyim mağazaları ile ülkemizde çok sevilen markalardan biriydi. “Karaca, yıllarca…” sloganıyla reklamları yapılan markanın trikolarını gerçekten yıllarca eskimeden giymek mümkündü.

Ama dünya değişiyordu ve Karaca yeni nesli yakalayamamıştı. Yeni nesil, bir ürünü yıllarca giymek istemiyordu. Moda öyle hızla değişiyordu ki, aynı sezon içinde birkaç koleksiyon üretemeyen markaların varlıklarını sürdürmesi giderek zorlaşıyordu.

Karaca’nın müşterileri genellikle orta ve üzeri yaşlarda tüketicilerdi, çünkü koleksiyonu ağırlıklı olarak klasik ürünlerden oluşuyordu. Gençler sadece anneler günü veya babalar günü gibi özel zamanlarda büyüklerine hediye almak için uğruyorlardı. Yine de Karaca’nın tüketici üzerinde inanılmaz kaliteli ürünler üreten bir marka algısı vardı. Bu trendi yakalamak isteyen benden önceki yöneticiler çok yerinde hamleler yapmışlardı. Sadece triko değil, mağazalara tüm çeşitlerde giyim ürünleri koymuşlardı. Bu ürünlerin tasarımını ülkemizin en tanınmış moda duayenlerinden destek alarak tasarlıyorlar ve hemen hemen hepsini “Karaca” markası ile en kaliteli fasonculara ürettiriyorlardı.

Bugün dünyaca ünlü birçok markanın kendi fabrikaları olmadığını ve ürünlerini Türkiye dahil, birçok ülkede, özellikle uzakdoğu ülkelerinde ürettirdiklerini biliyoruz. Tüketiciler “Marka”ya güveniyor ve ürünlerin nerede üretildiğine dikkat etmiyorlar. Modaya uygun olmasını, hatta sadece bir sezon bile giymeyi bile yeterli görüyorlar. Bu ünlü markaların mağazalarına sürekli yeni ürünlerin geldiğini bildikleri için, sezon içinde birkaç defa uğruyorlar ve yeni gelen ürünlere bakıyorlar. Beğendikleri bir ürün olursa da hemen satın alıyorlar, çünkü biliyorlar ki, o an o ürünü almazlarsa, aynı ürün bir daha gelmeyecektir. Bu da tabii ki, sürekli satışı sağladığı gibi, müşterilerin sürekli olarak mağazalara uğramasına neden olmaktadır. İnanılmaz güzel bir hazır giyim koleksiyonu hazırlama, reklam, marka imajı, yüksek satış ve lojistik başarısı olan bu markaların stratejilerini günümüzde birçok marka uygulamaktadır.

Karaca’ya danışmanlık yapan Türkiye’de “Erkek giyimi” dendiği zaman akla gelen ilk isimlerden olan ve konusunda gerçek bir otorite olan ünlü modacı Kerim Kerimol’dan ben de kendi adıma nasibimi almış ve o günlerden sonra giyim tarzımı geliştirmiştim. Takım elbise giydiğim zaman, göğüs cebine mendil yerleştirmem o yıllarda başladı ve hâlâ büyük bir keyifle bu alışkanlığımı sürdürmekteyim.

“KA917” adı ile gençlere yönelik bir ikinci marka yaratmışlardı. Bu konseptte birkaç mağaza açmışlardı. Karaca’nın geçmişini ve kuruluş yılını çağrıştırmak amacı ile konmuş olan “KA917” markası ne yazık ki başarılı olmayacaktı ve yeni açılan bu mağazalar bir süre sonra kapatılacaktı. Hatanın koleksiyon seçiminden mi, yoksa açıklaması ve anlaşılması zor olan “KA917” isimli markadan mı olduğunu uzun zaman aramızda tartıştık. Net olan bir hata vardı aslında, o da bu markaya çok fazla tanıtım desteği verilmemiş olması. Reklamı yapılmayan bir giyim markasının pazarda başarılı olma şansı çok azdır, hele bir de hedef kitle genç ise. Aynı dönemde Türkiye’ye giren ve aynı hedef kitleye hitap eden birçok ünlü ve yabancı markanın arasından “KA917”nin fark edilmesi ve genç kitle tarafından benimsenmesi çok zordu. Üstelik genç kitlenin “Marka” giyme merakı da olduğu için, yabancı giyim markalarına karşı, yerli markalardan daha büyük bir ilgi vardı.

Ünlü moda markası “Pierre Cardin”in lisans haklarını almış, bu marka altında triko ve kazak üretimi yapılıyordu. “Pierre Cardin” markalı ürünleri Karaca mağazalarında olduğu gibi, Türkiye’nin her tarafına yayılmış giyim mağazalarına da toptan satışını yapmaya devam ediyorduk.

Karaca, Türkiye’de çok güçlü bir marka olmasına rağmen, yurt dışına pek açılamamıştı. Ne yazık ki Karaca markasıyla yapılan ihracat çok azdı, daha ziyade yurt dışından gelen “Private Label” yani fason triko ve kazak üretimi yapılıyordu.

Markalı ihracat yapmanın önemine birçok defa değindim, ama yeri gelmişken burada da hatırlamakta fayda var. Fason üreticilik her zaman riskli bir iştir. Kendi markası ile üretim siparişi veren şirketler, çoğunlukla “Sadık müşteri” olmazlar. Daha düşük fiyat veren, daha hızlı üretim yapan veya fason üretim yapan üreticinin en küçük bir probleminde, başka bir fason üretici arayışına girerler. Zaten işin doğası gereği de, her zaman ellerinin altında birkaç fason üretici bulundururlar, çünkü tek veya birkaç fason üreticiye bağlanmak, kendileri açısından da bir risk oluşturmaktadır. Fason üreticinin siparişi teslim etmemesi veya geciktirmesi halinde, siparişi veren şirket de zor durumda kalacaktır, zira o firma da malı sonuçta kendi mağazalarına, müşterilerine veya bayilerine dağıtmak zorundadır. Tedarik zincirinin kusursuz çalışması, üreticiden son satış noktasına kadar tüm şirket ve birimlerin işlerini zamanında ve kusursuz yapmasıyla gerçekleşir. Oysa bırakın uzakdoğu ülkelerindeki üreticileri, kendi ülkemizde sürekli kontrol altında tuttuğunuz fason üreticilerle veya tedarikçilerle dahi, siparişleri zamanında teslim edemedikleri için problemler yaşamaktayız. Sonuçta her şirket işini garanti altına almak zorundadır.

Devamı haftaya salı günü…

12 Kasım 2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir