HAYATIMIZ PAZARLAMA
“Pazarlama” bir süre sonra “Pazarlamacı”ların yaşam biçimi haline geliyor. Gördüğümüz veya yaşadığımız her şeyi bir pazarlamacı gözüyle görüyor ve ona göre analiz ediyoruz. İki ya da daha fazla “Pazarlamacı” bir araya geldiğimizde, konu mutlaka pazardan, ürünlerden ve pazarlama etkinliklerinden açılır. Özellikle son yıllarda hepimizin keyifle izlediği “Viral reklamlar”, “Gerilla Pazarlama” ve “Ağızdan Ağıza Pazarlama” çalışmalarını bol bol konuşur ve yeni fikirler peşinde koşarız. Doğal olarak, benim de “Pazarlama” yapmak, hayatımın bir gerçeği oldu ve fark etmesem de bu artık günlük yaşamıma girdi.
2010 yılı…
Ofiste çalışıyordum, cep telefonum çaldı, arayan eşimdi. Daha telefonu açar açmaz, sinirlenmiş olduğunu belli eden yüksek bir ses tonuyla “Senin oğlun…” diye söze başladı.
Zaten “Senin oğlun…” dediğinde mutlaka bir kabahati vardır. Sonra aynı tonda ve giderek yükselerek devam etti “Salı gününden iki satır ödevi kalmış, yapmasını ve bitirmesini söyledim. Ondan sonra dilediğin kadar oynarsın dedim, kanepeye oturmuş, iki kolunu kavuşturmuş, çarşamba günleri ödev yapılmaz, kimse bana bugün ödev yaptıramaz diyor…”.
Oğlum Eren o zamanlar 10 yaşındaydı, devam ettiği ilköğretim okulunda çarşamba günleri eve ödev vermiyorlardı; o da bu uygulamanın Türkiye genelinde tüm ilköğretim okulu öğrencileri için geçerli olduğunu düşünüyordu.
Salı günü yapması gereken ödevi tamamlayamadığı için, sadece 15 dakikada iki satır ödevi tamamlayacaktı.
“Ver telefona onu, bir de ben ikna etmeye çalışayım” dedim.
Eren telefonu aldığında, onun da ses tonu sinirliydi “Efendim Babacım…” diye cevap verdi.
Bense gayet sakin, yavaşça, kelimeleri tane tane ve biraz kısık ses tonuyla, adeta büyük bir sır veriyormuşçasına “Oğlum, yeni bir dondurma çıkmış, içi karadutlu, üzeri çift kat çikolata kaplı, ister misin?” diye sordum.
Eren bunu duyunca, bir anda gevşedi ve heyecanla “İsterim Babacım…” dedi.
Bunun üzerine aynı ses tonuyla devam ettim “Bunun için ne yapman gerektiğini biliyorsun, hadi sen git şu ödevini tamamla, ben akşam gelirken, dondurmayı getireyim” dedim.
Sevinçle “Peki Babacım” diyerek, odasına ödev yapmaya gitti.
Bu konuşmanın üzerine, telefonu eşim aldı ve öncekinden daha da gergin bir sesle “İşte sen hep böyle yapıyorsun, promosyonlarla iş yaptırıyorsun, rüşvet veriyorsun, alıştırıyorsun, bu çocuğun kendi sorumluluğunu bilmesi lazım, böyle olmaz, disiplin şart…” diye kızmaya başladı.
Bense, Eren’e söylemiş olduğum aynı tarz sesle ve çok sakince “Cumartesi akşamı, dışarıda yemek yiyelim, ardından sinemaya gidelim, ne dersin?” diye sordum. Bunu duyunca gevşedi ve “Tamam…” dedi.
Telefonu kapattıktan sonra, koltuğumda geriye yaslandım, hafif bir gülücüğün dudaklarıma yayıldığını hissettim ve aklımdan “Bu işi de hallettik, hayatımız pazarlama…” diye geçirdim.
Devamı haftaya salı günü…
06 Ekim 2020