Pazar… Pazar… 2014/33

Pazar… Pazar…

Nişantaşı’ndaki Tatbak Kebapçısı’na sanıyorum ilk defa 1969 yılında babamla gitmiştik.

O zamanlar cumartesi günleri yarım gün okula giderdik. Bazı cumartesileri babam beni gittiğim ilkokuldan alır, Tatbak’a giderdik. Muhteşem lezzete sahip kebapları yedikten sonra, şimdi yerinde büyük bir otel olan Pangaltı’ndaki Tan Sineması’nda kovboy ya da komedi filmleri izlerdik. Kovboy filmlerinden “İyi, Kötü ve Çirkin”, “7 Silahşörler”, “Mahşerin Dört Atlısı”; komedi filmlerinden ise “002 Yavru ile Kâtip” serisi veya Louis de Funes’i unutmam mümkün değil… Bugün klasiklerden sayılan “Taras Bulba”yı da ilk orada izlemiştim. Hele sinemada “Alaska Frigo” ya da “Koko” da yedik mi; benden daha keyiflisi olmazdı.

O yıllardan bu yana birçok lokanta açıldı, çoğu kapandı ya da el değiştirdi. Hâlâ varlığını sürdürenlerden kimi kalitesini bozdu, kimi de sınıf atladı. Kaç tane böyle yer kaldı ki? Sürekli gittiğim Tatbak ise, salonunu biraz büyütmesinin dışında, hiçbir değişiklik yapmadı. Menü bile aynı! Lezzetinden, kalitesinden ve güler yüzlü servisinden hiçbir ödün vermeden çizgisini yıllardır aynen korumakta, bunu müdavimleri bilir ve asla oradan vazgeçmezler…

1960 yılında kurulmuş Tatbak’ın ilk salonunda sadece 4-5 masa bulunuyordu. Salonla mutfak arasında küçük bir pencere vardı. Babamla “Kuşbaşılı Pide” siparişi verdiğimizde, garson mutfağa “İki kuş” diye seslenirdi. Kuşbaşılı pideler hazır olunca da içeriden kuş sesi çıkartan bir zile basılır, pencereden “Kuş”lar garsona verilirdi. Karnımız zil çaldığı için, siparişi verdiğimiz andan itibaren, sabırsızca kuş zilinin sesini beklerdik…

İlk gittiğimden bu yana 45 yıl geçti, artık ben oğlumla Tatbak’a gidiyorum. Her gittiğimizde, verdiğimiz siparişleri beklerken, aklıma eski günler geliyor… Hem hüzünleniyorum, hem de mutlu oluyorum… Ne kadar güzeldi o eski günler… Şimdi fark ediyorum ki, o kuş sesi çıkartan zil artık yok…

Kaliteden ödün vermeden yıllarca aynı yerde varlığını istikrarlı bir şekilde sürdürmek, yıllardır gelen müşterilerinin ve çocuklarının isimlerini, yediklerini bilmek, güler yüzlü servisle hizmet etmek, çok az bulunan bir özellik! Son yıllarda birçok kurumun oturtmaya çalıştığı “CRM – Müşteri İlişkileri Yönetimi” kavramını Tatbak –bilerek ya da bilmeyerek- 60’lı yıllardan beri uygulamakta… Birçok kuruluşa örnek olmasını dilerim….

Bu anımı paylaştığım, kardeşlerim kadar yakın tam 40 yıllık dostlarım Nurcan “Louis de Funes”in doğru yazılışını, Selma da “Koko”yu hatırlattı, katkılarından dolayı kendilerine teşekkür ederim 

İyi Pazarlar 

2014/33

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir