Pazar… Pazar…
Biraz huzur, biraz güven, biraz mutluluk diliyorum hepimiz, ülkemiz ve komşularımız için… Barış diliyorum…
İlkokul sıralarında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü okuduğumuzda ne anlama geldiğini bilmiyordum; hatta o yaşta çok da anlamsız geldiğini söylesem yalan olmaz…
Çocukluğumuzdan beri hep gelecek endişesi yaşıyoruz. Belki de en çok duyduğumuz cümlelerden biri “N’olacak bu memleketin hali?” olmuştur. Benim yaşımdakiler eminim ki bunu daha iyi anlayacaklardır.
Biraz moral bozucu olacak ama o kadar çok şey yaşadık ki… Şöyle bir kilometre taşlarına bakıyorum da; henüz doğmuştum, ama etkisi uzun yıllar süren 1960 yılındaki askeri darbe, 1974 Kıbrıs Çıkartması, 1976’dan sonra sağ-sol çatışmaları, saymakla bitmeyecek suikastler, öldürülen onca aydın insan. 1977’de 1 Mayıs’ta ölen insanlarımız, 1980 askeri darbesi ve haksız yere tutuklanan nice insanlar, sonrasında ekonomik krizler, 90’larda başlayan terör örgütü saldırıları ve orta doğuda Körfez Savaşı. Önce Irak, sonra Suriye’de yaşananlar, mülteciler ve hemen dibimizde yaşadığımız savaş. Şehitlerimiz, kayıp insanlarımız ve çok yakın tarihte yaşadığımız canlı bomba saldırıları sonrasında kaybettiğimiz canlar. Bugün geldiğimiz nokta ise daha da endişe verici; Rusya ile karşılıklı restleşmeler, savaş çığlıkları. Tutuklanan gazetecilerimiz, öldürülen hukukçularımız, şehit polislerimiz… Çok üzücü ve hepimizi yıpratan olaylar…
Biz kendimizden çoktan vazgeçtik, sadece çocuklarımızın geleceğini düşünüyoruz, çevremde konuşulan tek konu bu!
Babalarımız krizlerle yaşadı, biz krizlerle yaşadık, çocuklarımız yaşamasın krizleri…
Bugün “Yurtta sulh, cihanda sulh” cümlesinin derinliğini çok iyi anlıyorum artık ve bunun gerçekleşmesini her şeyden daha çok diliyorum.
İyi Pazarlar…
2015/98