Pazar… Pazar…
Çok merak ediyorum, Türkiye dışında acaba dünyanın hangi ülkesinde her gün yeni bir gündem oluşmaktadır? “Nereye bakacağımızı, ne düşüneceğimizi, neye sevinip, neye üzüleceğimizi, neye inanacağımızı, neye inanmayacağımızı şaşırıyoruz” desem, sizce abartmış mı olurum?
Öncelikle LYS sınavlarına giren öğrencilere tüm kalbimle başarılar diliyorum. Sınava geç kalıp giremeyen öğrencilere de –eğer çok haklı nedenleri yoksa- kızıyorum. Bir yıl öncesinden sınavın saati belli, önceden okulun yeri belli, oturduğun yer ve mesafe belli… Nasıl geç kalabilir bir öğrenci anlayamıyorum? Benim zamanımda sınavdan bir gün önce sınav yapılacak okula gider ve önceden keşif yapardık. Şimdi internetten bakılıyor ve işlem tamam! Ama işte olmuyor bazen; sonuç bir yılına mal oluyor…
Magazinleşmiş spor olaylarına, gereksiz hareket ve sözleri ile gündemi meşgul eden, top oynamaktan başka meziyeti olmayan kişilere hiç girmek istemiyorum, ama onlarca ciddi sorun varken, bunu uzun uzun tartışma konusu yapan mecralara da şaşırıyorum. Tabii, kendi markasına zarar vereceğini hiç düşünemeyen bu şahıslara, hiç mi akıl veren yok diye de sormadan edemiyorum…
Eğer iddialar doğruysa, zamanında gol kralı olan ve futbol bilgi teknolojisi sağlayan bir şirketi bulunan eski bir milli futbolcunun mafyaya bulaşmasını anlamakta güçlük çekiyorum ve “Neden bunu yapar?” diye kendi kendime soruyorum… Nedeni “Para” olamaz diye düşünüyorum, çünkü hali hazırda kazandığı torunlarına bile yeter…
Hele TV’deki futbol yorumculuğunu bir yana bırakarak, Kurtuluş Savaşı’nın simgesi olan “İzmir’in Dağları” türküsünü tribünlerde söylenmesini uygun bulmadığını söyleyen eski futbolcuyu hiç mi hiç anlamıyorum… Bırak tribünler dilediği şarkıyı türküyü söylesin, isterse siyasi bir çağrışım yapsın, küfür etmekten, dövüşmekten veya silah çekmekten daha iyi değil mi? Futbol bilgine sözüm yok, ama bu kadar medenice yapılan bir tezahüratı anlaman gerekirdi…
Diğer yandan daha 2-3 hafta önce dünyanın bir çok ülkesinin, yatırım yapsınlar diye dört gözle beklediği ve bir çok global şirketi satın alan, dünyanın en büyük spor kulüplerinden Barcelona’ya sponsor olup, formalarının göğsüne ismini yazdıran Katar’ın bir hafta içinde hedef tahtasına konmasını; eğer teröre bu kadar etkin destek veriyorsa, dünyanın bunu bir anda farketmesini; hiçbir zaman birlik olmayı becerememiş Arap Ülkelerinin bir anda Katar’a karşı birleşmesini; meğerse geçmişten beri dostumuz olan ve bizi hep desteklediği açıklanan Katar’ın, dünyaya kafa tutmasına rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımamasını hayretle karşılıyorum… (Şu anda dünyada KKTC’yi Türkiye’den başka resmi olarak tanıyan ülke bulunmamaktadır.)
Daha 10 gün önce düşen helikopterde şehit olan 13 yüksek rütbeli askerimizin acısı dinmeden, bu hafta içinde Batman ve Şırnak’taki terör saldırıları ile şehit edilen gencecik öğretmen kızımız ve asker evlatlarımıza bir kez daha içim yanıyor ve çok üzülüyorum… Ne zaman bitirilecek bu terör? Evlatlarımıza ve ailelerine yazık değil mi? Birkaç gün biraz nutuk, biraz yazı, sonrasında ateş, sadece düştüğü yeri yakmaya devam edecek, kimse hatırlamayacak…
Siyasetçi ve iktisatçı değilim, ama şunu ifade edersem, yanlış olmaz diye düşünüyorum: “Ekonomik güç olmadan, siyasi güç olmaz”. Eğer gerçekten dünya ile rekabet edecek ve siyasi olarak güçlü olmak istiyorsak, ekonomik olarak güçlü olmamız şarttır. İşletmeci olarak, ülke ekonomisinin güçlenmesinin KOBİ’lerle sağlanacağına inanıyorum. Bir de geleceğin işi olarak görülen e-ticaret ile dünyaya entegre olmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak e-ticaret dünyada benzer şirketlerin yaptıkları gibi yapılmalıdır.
Son yıllarda üniversite öğrencilerinin hayallerini e-ticaret süslemektedir. Ayrıca mevcut işlerini e-ticaretle de sürdürmek isteyen yakından tanıdığım bir çok KOBİ bulunmaktadır.
Bu noktada “Aman dikkat!” diyorum; çünkü son günlerde ülkemiz e-ticaret şirketlerinden gelen haberler, bir şeyleri yanlış veya eksik yaptığımızı düşündürmektedir. Önce size dünyada e-ticaret sektörünü domine eden en büyük 10 şirketle ilgili bazı bilgiler veriyorum:
1. Amazon (Ülkesi: ABD, Kuruluş tarihi: 1994, Başlangıcı: Kitap satışı, Değeri: 50,3 Milyar Dolar)
2. Alibaba (Ülkesi: Çin, Kuruluş tarihi: 1999, Başlangıcı: B2B servisi, Değeri: 24,8 Milyar Dolar)
3. E-bay (Ülkesi: ADB, Kuruluş tarihi: 1995, Başlangıcı: Lazer cihazı satışı, Değeri: 68,9 Milyar Dolar)
4. JD.com (Ülkesi: Çin, Kuruluş tarihi: 1998, Başlangıcı: B2C Platformu, Değeri: 6,1 Milyar Dolar)
5. Walmart (Ülkesi: ABD, Kuruluş tarihi: 1962, Online hizmet başlangıç tarihi: 2000, Başlangıcı: Hızlı tüketim ürünleri satışı, Değeri: 144,7 Milyar Dolar)
6. Otto Group (Ülkesi: Almanya, Kuruluş tarihi: 1949, Online hizmet başlangıç tarihi: 1995, Başlangıcı: Ayakkabı satışı, Değeri: 16,6 Milyar Dolar)
7. Cnova N.V. / Groupe Casino (Ülkesi: Fransa, Kuruluş tarihi: 1998, Online hizmet başlangıç tarihi: 2014, Başlangıcı: CD ve DVD satışı, Değeri: 3,4 Milyar Dolar)
8. Tesco (Ülkesi: İngiltere, Kuruluş tarihi: 1919, Online hizmet başlangıç tarihi: 2015, Başlangıcı: Kişisel bakım ve kozmetik ürünleri satışı, Değeri: 7,0 Milyar Dolar)
9. Rakuten (Ülkesi: Japonya, Kuruluş tarihi: 1997, Başlangıcı: Bilgisayar satışı, Değeri: 7,7 Milyar Dolar)
10. Best Buy (Ülkesi: ABD, Kuruluş tarihi: 1966, Online hizmet başlangıç tarihi:2000, Başlangıcı: Otomobil müzik sistemleri satışı, Değeri: 7,7 Milyar Dolar)
E-ticaret sitelerinin 1994 yılından -yani çok yakın bir tarihten- itibaren kurulmaya başlanmış ve başlangıçta çok az ürün çeşidi ile hizmet vermiş olmalarının dikkatinizden kaçmadığını düşünüyorum. Çok eski tarihlerde kurulmuş olan mağaza zincirlerinin de bu trendi görüp, 2000 yılından itibaren online hizmet vermeye başladıklarını ve şirketlerin bugünkü değerlerinin inanılmaz boyutlara ulaştığını farketmişsinizdir.
Sonrasında, Türkiye’de e-ticaret yapan şirketlerle ilgili birkaç örnek vermek isterim:
2001 yılında kurulan Gittigidiyor.com 2011 yılında 217 milyon Dolara ABD şirketi E-bay’a satıldı.
Yine 2001 yılında kurulan ve Türk Pazarında %98 pazar payına sahip Yemeksepeti.com 2015 yılında 589 milyon Dolara Alman şirketi Delivery Hero’ya satıldı.
Bunlara birer başarı öyküsü olarak bakabilirsiniz, ancak daha fazla büyümeleri ve yurt dışı operasyonlarını genişletmeleri beklenen bu iki e-ticaret sitesi artık yabancıların elinde.
Diğer yandan ülkemizde 2008 yılından beri hizmet veren, moda ve alışveriş sitesi Markafoni, web sitelerinde yaptıkları geçen hafta içindeki duyuruyla, Türkiye’deki operasyonlarını sonlandıracağını açıkladı. Markafoni’nin yatırımcısı Naspers, Türkiye’deki yatırımın kapatılması yönündeki kararın sadece Markafoni özelinde olduğunu, bunun da iş modellerinin diğer ülkelere göre farklı oluşundan kaynaklandığını açıkladı. Ayrıca kararın diğer Naspers şirketleri üzerinde bir etkisi olmadığının da altı çizildi. Türkiye’nin diğer iş kollarında iyi bir büyüme fırsatı olduğunu, diğer şirketleri Letgo ve PayU’da büyüme beklediklerini kaydetti. Sitenin ana sayfasındaki mesajda kapanma tarihi 30 Haziran 2017 olarak verildi. Bu tarihe kadar olan sevkiyatlarin ve standart işleyişin devam edeceği açıklandı.
Öte yandan Borusan, internet alışverişlerinde yaşanan teslimat sorunlarına çözüm sunmak için 2015 yılı Nisan ayında faaliyete soktuğu ve kısa sürede hızla büyüyen Bukoli’yi bu hafta içinde kapatma kararı aldığını duyurdu.
Peki, dünyada e-ticaret hızla büyümekte ve şirketler devleşirken, Türkiye’de nüfusun %65’nin 35 yaşının altında, yani çok genç ve e-ticarete yatkın ve 2015 yılı verilerine göre nüfusun %53,7’sinin internet kullanıyor olmasına rağmen, neden e-ticaret siteleri kapanıyor veya gereken büyümeyi sağlamadan satılıyor? Bu durumu sadece ekonomik durgunlukla açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
E-ticaret yapan şirketlerin, sundukları ürünlerin çeşitliliği, verdikleri hizmetler, satış sonrası destekleri, güvenirlikleri, iade veya sorunlu ürünlerde değişim hizmetleri, Müşteri ilişkileri Yönetimi (CRM) kullanımı, bilgi paylaşımı, gizlilik ihlalleri, web sitelerinin kullanım kolaylıkları, benzer veya rakip şirketlerden farklılıkları gibi onlarca konuyu masaya yatırmaları ve daha iyisini yapma gayreti içinde olmaları kaçınılmazdır. Bunlar aklıma ilk gelenler, başka unsurlar da var; ancak buradaki sınırlı alan için fazla olacak…
Aslında geçen haftalarda sizlerden gelen talep üzerine “Gri Yakalıları ve Pembe Yakalıları” yazmayı düşünüyordum; ama bugün tamamen başka yönlere daldım gittim… Çok önemli gördüğüm bu konuyu artık gelecek hafta yazarım.
Bu pazar sabahı biraz uzun yazdım; çünkü günlerdir doldum ve taştım artık… “Topladım namazı, kıldım Kâbe’de” gibi oldu; anlayışınıza teşekkür ederim.
İyi Pazarlar…
2017/178