Pazar… Pazar…
BİLGİ YÖNETİMİ
“Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz” diye yaygın olarak bilinen bir söz vardır.
Sokrates “İyi olan tek şey bilgi, kötü olan tek şey bilgisizliktir” diyerek, bilginin önemini vurgulamıştır. Kimse bu cümlelerin doğru olmadığını söyleyemez. Son yıllarda insanlar bilgi sahibi olmadan, yeni bir işe girişmek veya bir şeyi satın almak istememektedirler. Aslında günümüzde bilgiye ulaşmak son derece kolaydır. Her konuda bilgi gerek internette olsun, gerekse kitaplarda veya yayınlarda olsun bol miktarda bulunmaktadır.
Peki, insanlar bu bilgileri gerçekten gerektiği gibi kullanıyorlar mı? Yoksa hâlâ “Kulaktan dolma” bilgilerle mi hareket ediyorlar?
Aynı durum bireysel olduğu kadar, işletmeler için de geçerlidir. Birçok sektörde, hangi büyüklükte olursa olsun işletmelerin gerekli bilgilere yeteri kadar ulaşamadıkları veya ellerindeki bilgileri yeteri kadar ve zamanında değerlendirmediklerini görmekteyiz. Tabii ki, bilgiyi çok doğru kullanan ve bunun sayesinde çok başarılı işler yapan işletmeler de bulunmaktadır, ama bu işletmelerin genellikle kurumsallaşmış, belirli bir büyüklüğe erişmiş, hatta uluslararası boyutlara ulaşmış olduklarını tahmin etmeniz zor değildir.
Günümüzde işletmelerin üretimini, maliyetini, satış gücünü, pazarlama faaliyetlerini etkileyen fazla dış çevre faktörü bulunmaktadır. Dış çevre faktörlerini politik, yasal, ekonomik, sosyokültürel, demografik, teknolojik ve uluslararası olarak gruplandırabiliriz. Tüm bu faktörlerindeki gelişmeleri ve değişiklikleri önceden fark etmek çoğunlukla mümkün değildir; ama çok yakından bilinir ki, bu faktörler işletmelerin önüne yeni fırsatlar koyabileceği gibi, bazı tehditler de getirmektedir. İşletmelerin, her türlü değişime veya gelişime ayak uydurabilmeleri, ancak geçmiş veya güncel bilgileri iyi analiz edilerek, doğru yönetim stratejileri belirlemeleri ile mümkündür. Yani işletmelerin bünyesinde bulunan veya yapılacak araştırmalar sonucunda elde edilecek her türlü bilgi son derece önem arz etmektedir. Verilerin toplanması, analiz edilmesi, değerlendirilmesi, sonucunda bir bilginin ortaya çıkması ve buna göre bir eylem planının oluşturulması, bilginin yönetilmesi anlamına gelir.
Peter F.Drucker, günümüzden yaklaşık 40 yıl önce bilginin önemini fark etmiş ve gerçek değerin “Bilgi üretmek” ve “Bilginin işlenmesi” ile oluşacağını öngörerek, “Bilgi işçisi” ve “Bilgi toplumu” kavramlarını ortaya atmıştır.
A.Tiwana bilgi yönetimini “Artık belirsizliğe karşı durabilen, değişime hızlı ayak uydurabilen, bilgiyi üretebilen ve eski-yeni bilgiyi muhafaza edebilen firmalar yaşamlarını devam ettirebilmektedir. Şirketler sürdürülebilir rekabet avantajını elde etmek için, her geçen gün daha fazla bilgi temelli bir yapıya bürünmektedir” şeklinde özetlemiştir.
M.Jennex ise bilgi yönetimini “Organizasyonun daha etkili olması için, daha önce verilen kararlardan elde edilen tecrübelerin anında, ya da gelecekte verilecek kararlara uygulanmasıdır.” diye ifade etmiştir.
En kapsamlı tarifi G.D.Bhatt yapmıştır: “Bilgi yönetimi, bilginin üretilmesi, doğrulanması, sunulması, dağıtılması ve uygulanmasının anlaşıldığını ve bu beş aşamanın organizasyona ait temel yeteneklerin inşası, inşa edilen yeteneğin sürdürülmesi ve yenilenmesi için, bilgiyi öğrenme, yansıtma, unutma ve yeniden öğrenme sürecini içermektedir.”
Üretimde veya her türlü hizmette en son teknolojiyi bile kullanan işletmeler, pazar, rekabet, müşterilerin veya tüketicilerin beklentileri konusunda bilgiye sahip değiller ise, verimli olmaları ve büyümeleri çok zordur.
Örneğin, pazarın büyüme hızını veya küçülmesini bilmeyen işletmeler, doğru satış tahmininde bulunamazlar, üretimlerini planlayamazlar. Üretilenden daha fazla ürün talep edilebilir, ama üretim yapılamadığı veya zamanında verilemediği için satış kayıpları yaşanır ve rakiplere fırsat verilmiş olur.
Aynı şekilde pazardaki daralmayı bilmeyen işletmeler, geçmiş yıl üretim miktarlarına bakarak üretim yaparlar, aşırı yapılan üretimi satmak zorlaşacaktır ve fiyatlarda yapılan indirimlerle ürünün satılması sağlanmaya çalışılacaktır. Bu durumda hem üretim maliyetleri yükselecek, hem de beklenen kârlılığa ulaşılamayacaktır.
Bir başka örnek vermek gerekirse, tüketicilerin yeni beklentilerini ya da eğilimleri konusunda bilgi sahibi olmayan işletmeler, hem mevcut müşterileri tatmin edemeyecekler, hem de rakip işletmelerin geliştirdikleri yeni ürünlerle kendilerinden pazar payı almalarına engel olamayacaklardır. Keza, işler iyi giderken bile, işletmelerin gelecekte daha büyük hamleler yapmaları, işlerini genişletmeleri, yeni iş alanlarına ve pazarlara girmeleri için de önce veriye, ardından bilgiye gereksinimleri vardır.
Tek cümle ile ifade edilecek olursa: “Bilgi stratejik bir kaynaktır”.
Haftaya bu konu ile devam edeceğim…
İyi Pazarlar…
2019/286