Pazar…Pazar… 2019/293

Pazar…Pazar…

BASİRET

Yeni kuşaklar bu sözün anlamını bilmeyebilir. Ama bu sözcük o kadar önemli kavramları içinde barındırmaktadır ki, hepsini tam olarak anlatabilmek için belki de bir kitap yazmak gerekebilir.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Basiret” şöyle tanımlanmış: “Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, uzağı görüş, seziş, anlayış, kavrayış, sağgörü, vizyon.”

Peki, kimlerden “Basiret” beklenir?

Basiret, günümüzde hızla değişen sosyo-politik, ekonomik, demografik, hukuki çevre faktörleri, teknolojideki inanılmaz hızlı gelişmeler, toplumun kültür yapısındaki değişimler nedeniyle, bir işletme veya kurumda yönetici olarak görev yapan tüm insanlardan beklenir. Basiret, günümüzde olduğu gibi çağlar boyunca da sadece üst düzey yöneticilerden değil, her kademede bulunan orta ve düşük düzeydeki yöneticilerden, hatta toplumun en küçük organizasyonu olan aileyi yöneten kişilerden bile beklenir.

Ancak basiret sahibi insanlar, değişimlerin iz ve işaretlerini zamanında fark edebilir, reaktif yerine proaktif davranabilir, etki ve sonuçları önceden görebilir, krizler oluşmadan önce doğru öngörüde bulunabilir, hızlı aksiyonlar alabilir ve böylelikle yönettikleri kurumları, işleri veya kişileri riske sokmaz, kısa vadeli çözümler veya “Günü kurtarmak” yerine, uzun soluklu stratejiler geliştirir, planlar, uygular, yürütmeyi kontrol eder, sonuçları analitik olarak değerlendirir ve gerekirse süreci tekrar başa sarar.

Tüm bunları yapabilmek için kuşkusuz, yönettikleri işin tüm teknik özelliklerini bilmek, o konuda öğrenim almış olmak, yeterli sürede bir deneyim sahibi olmak, hatta yönettikleri işin alt kademelerinde bir süre çalışmış ön şartlardandır. Bir yöneticinin yönettiği kurum ya da işletmenin, her kademesini tam olarak bilmesini beklemek mümkün değildir, ancak kendi teknik bilgisinin yeterli olmadığı durumlarda, gerekli teknik desteği verecek kişi ya da kuruluşları tespit etmek, bunlardan kurumun veya işletmenin bütçesi dahilinde, belirli bir zaman diliminde yararlanması beklenir. Ancak duruma göre de uzun vadede kendi kaynaklarını yaratması veya kendi teknik kadrolarını yetiştirmesi de görevleri arasındadır. Yani basiret sahibi yöneticiler, kendilerine emanet edilen kurum ve işletmelerin, mevcut durumunu korumaktan öte, ilerletmeyi, daha iyi bir konuma getirmeyi, daha iyi ve doğru işler yapmayı hedeflerler.

Ayrıca basiret sahibi yöneticinin bir kriz karşısında kimseyi suçlamaya hakkı yoktur, o kademeyi dolduran bir yönetici olarak sözcüğün tam anlamı ile “Gerekeni yapması” ve tüm bunları da daha kriz ortaya çıkmadan önce düşünmesi beklenir.

Son iki haftadır, biri doğal, diğeri ise nedeni tam olarak belirlenemeyen, iki felaketle karşı karşıya kaldık. Biri aşırı yağmurlardan dolayı oluşan sel ve su baskını, diğeri de ciğerlerimizi de yakan orman yangınları. Korkarım ki, bu felaketlerle zaman zaman yüzleşmeye devam edeceğiz. Hatta gün geçmiyor ki, özellikle yaz aylarında güzel memleketimizin bir köşesinden orman yangını haberi gelmesin. Bilindiği gibi her iki felaket bu yıl ortaya çıkan ve ilk defa karşılaştığımız olaylar değildir. Ülkemiz coğrafyasında bunları çok uzun yıllardan beri yaşıyoruz.

Mevsim değişikliklerinden dolayı, bu yaz Avrupa belki de yüzyıllardır yaşamadıkları aşırı sıcaklarla karşı karşıya kaldılar ve onlar da bir kriz yaşadılar. İlk defa yaşadıkları için, tam olarak ne yapacaklarını bilemediler, oralarda da can kayıpları oldu. Bu durum karşısında kent yöneticilerinin zor durumda kalmaları bir dereceye kadar anlayışla karşılanabilir. Buna rağmen kısa zamanda da bir takım çözümler üretmeleri beklenir. Üretmedikleri zaman da, bunun bedelini öderler, o görevlerden istifa ederler.

Uzakdoğudan bir örnek vermek isterim; 17 Ocak 1995 tarihinde Japonya tarihinin en şiddetli depremlerinden biri, 1,5 milyon nüfuslu Kobe şehrini vurmuştu. Depremin şiddeti 7.2 idi ve 6.200 kişi öldü. Japon merkezî yönetimi kente 2 gün sonra yardım elini uzatabildi. Acımasızlığıyla ünlü Japon mafyası “Yakuza” bile yardım çalışmalarına aktif olarak katıldı, para desteği verdi. Şehre bir süre su verilemedi, çünkü alt yapı çökmüştü. Depremin üçüncü günü belediye başkanı şehre su veremediği için intihar etti. Aradan 14 ay geçti, imar işlerinden sorumlu ve topluma hizmet etmeyi onur sayan Kobe Belediye Başkan Yardımcısı Tagumi Ogawa, 14 ayda yeni evler inşa ederek, tüm Kobelileri içlerine yerleştiremediği için kendini yaktı.

Farklı kültürler, yöneticilerin farklı tepki vermesine neden olmaktadır. Kimse, bir görevi yerine getiremediği zaman yöneticinin intihar etmesini istemez. Ama basiretli olmayan yöneticinin de, gerekirse koltuğunu terk etmesi etik bir davranış olur.

Ülkemizde, son 25-30 yılda çarpık kentleşmeden, doğaya verdiğimiz zararlardan, dere yataklarını değiştirmiş olmamızdan ve daha bir çok nedenden dolayı aşırı yağmurlar, can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu son 1 yıllık bir durum değildir. Bu zamanında yanlış yapılan uygulamaların sonucudur. Yani ilk defa ve yeni olarak karşılaştığımız bir durum değildir. Şimdi basiret sahibi yöneticiler, kolları sıvamalı ve sorumluluklarını yerine getirerek, yaşanan zararları telafi etmenin yollarını bulmalı ve bir daha yaşamamak için bir stratejik plan dahilinde aksiyonlar almalıdırlar. Bu planda, böyle bir durum tekrar yaşandığında, hangi kurumun veya kimin ne yapacağına kadar tüm detaylar yer almalıdır. Kuşkusuz, eldeki kaynaklar masaya yatırılmalı, imkanlar değerlendirilmeli ve eylem planları hazırlanmalıdır. Bunları yapabilmek için de, makul bir sürenin gerekebileceği doğal karşılanmalıdır.

Orman yangınlarına gelince, aynı şekilde her yaz bu felaketleri onlarca kez yaşarız. Orman yangınlarının neden çıktığına veya çıkarıldığına hiç girmek istemiyorum, çünkü bilmediğimiz bir çok konu var ne yazık ki. Ancak cehalet ve bilgisizlik sonucu, halkın neden olduğu yangınların, çok daha küçük olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Şimdi, bu orman yangınlarını daha önce yaşamış, bunları engellemek, gerekirse mücadele etmek gibi konular görev tanımları arasında bulunan ve bu görevi belirli bir süredir yapan bir yöneticinin önceden olacakları görmesi ve tedbir alması gerekirdi. Eğer yangın söndürme uçakları uçamıyorsa, bunların önceden tamir edilmesi, bakımının yapılması, işe yaramayacak durumdaysalar, satılarak yerine yenilerinin alınması, gerekirse dış kaynak kullanılarak destek sağlanmasını ön görmesi beklenirdi. İşte basiret burada devreye girer.

Deprem, daha önce yaşandı. Yeniden yaşanırsa ne yapılacak?
Terör saldırıları, daha önce yaşandı. Yeniden yaşamamak için ne gibi önlemler alınıyor?
Kaçak göçmen veya mülteciler, daha önce geldiler. Tekrar gelirlerse, neler yapılacak?
Toprak kayması, daha önce yaşandı. Tekrar olmaması için, ne gibi önlemler alındı?
Tüm sahiller betonlaştırıldı. Artmaması için neler yapılıyor? Geriye döndürmek mümkün mü?
Doğamız tahrip ediliyor. Durdurmak için ne yapılıyor?
Ekonomik durum hiç iç açıcı değil. Bu durumdan kurtulmak için ne yapılıyor?
Bunlara benzer onlarca sorunla karşı karşıyayız…

Son cümle; ülkemizin basiretli yöneticilere ihtiyacı vardır. Hem de her zamankinden daha fazla…

İyi Pazarlar…

2019/293

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir