Pazar… Pazar… 2016/132

Pazar… Pazar…

Darbe girişiminin karşısında duran büyük çoğunluk, ülkemize en çok yakışan ve arzulanan yönetim sisteminin demokratik parlementer sistem olduğunu göstermiştir. Türkiye’yi geriye götürmüş, hak ve özgürlüklerin askıya alındığı darbelerden ülkemiz çok çekmiştir. Hemen hemen her yaşta Türk vatandaşı bir askeri darbenin ne olduğunu anlamıştır. Belki geçen haftaya kadar 1980 yılı sonrasında doğanlar, darbe ve sonrasının ülkemizde yaşattıklarını bilmiyorlardı, ancak TV’lerde veya bizzat gördükleri karşısında artık darbenin ne demek olduğunu anlamışlardır.

Ne 1960 yılında, ne de 1980 yılında yapılan askeri darbelerde halk, bizzat kendilerine silahla ateş eden bir askeri güç görmemiştir. 1 Mayıs 1977 yılında Taksim’deki gösterilerde halkın üzerine ateş eden provakatörler olmuştur, ancak Türkiye’nin her yerinde geçen haftaki gibi organize olmuş bir saldırıdan söz etmek mümkün değildir. 12 Eylül 1980 tarihine kadar son 3 yılda anarşiden dolayı her gün yaşanan sokak çatışmalarından, can kayıplarından ve şehirlerin sağ-sol diye bölünmesinden dolayı halk gece sokağa çıkamaz olmuştu. 1980 yılındaki askeri darbeden sonrası toplumun büyük bir kesiminin, “Darbe oldu da bu olaylar bitti…” diye düşündüklerine şahit olmuştuk, yani darbenin faydalı olduğu düşünülüyordu. Bunu da darde sonrası hazırlanan 1982 Anayasası’nın % 91,37 oyla kabul edilmesi ile anlamak mümkündür.

Aradan geçen 34 yıl sonrasında 18 Haziran 2014 tarihinde, 12 Eylül 1980 darbesine liderlik yapan Kenan Evren’e Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e muhtıra vermek, T.C. Anayasasını ve TBMM’ni ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan müebbet hapis cezası verilmesine ve orgenerallik rütbesinin erliğe düşürülmesine karar verildi. 09 Mayıs 2015 tarihinde Evren’in ölümünün ardından Yargıtay süreci devam eden kamu davası düşmüş oldu. Özetle, 34 yıl sonra, zamanında toplumun büyük bir kısmının desteklediği darbeciler adalet karşısına çıkmışlardır.

Ülkenin bölünmesinin ve halkın sadece görüşlerinin farklı olduğu için birbirine saldırmasının engellenmesi, hoşgörü ve saygının kazanılmasının hiçbir askeri darbe ile sağlanmasının mümkün olmadığını tarihte yaşanan olaylar ispat etmiştir. Kaldı ki, 15 Temmuz 2016 gecesi yaşadıklarımız bırakın hoşgörü ve saygıyı bir yana, tamamen nefret ve kin dolu hareketlerle halkın üzerine ateş açılmış ve insanlar öldürülmüştür. Hiç birimiz o gecenin ilk saatlerinde yaşananların ne olduğunu anlayamadık; anlamamız da mümkün değildi. Böylesi organize olmuş bir yapının onbinlerce kişi ile askeri yapıya, eğitime, devletin tüm organlarına sızmış olduğunu ancak birkaç gün sonra anlayabildik. Aşırı dinci bir kesim tarafından 30-35 yıl öncesinden planlanan bu darbe başarılı olsaydı, ülkemizin bundan sonra yaşayacaklarını düşünmek bile istemiyorum… Şimdi bu darbe girişimini yapanları hemen yargılamamız gerekmektedir. Sapla samanı birbirine karıştırmadan, gerçek suçlular hak ettikleri cezaya çarptırılmalı, iftira veya benzeri tahminlerle haksız yere suçlananlar da normal hayatlarına geri dönmelidirler. Bu olumsuzlukların içinde beni en çok mutlu eden haber ise, “Balyoz” veya “Ergenekon” davalarında, haksız yere suçlanıp, yargılanarak beraat eden değerli kurmayların tekrar göreve dönmeleri olmuştur. Hepsinin de böylesi zor günlerde hiç düşünmeden göreve koşmalarını görmek gözlerin dolmasına neden olmuştur. Ne yazık ki aynı davalarda yargılanırken, henüz beraat edemeden hapishanelerde hastalanan veya hayatını kaybedenleri buradan saygı ve rahmetle anıyorum.

İyi Pazarlar…

2016/132

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir