Pazar… Pazar…
Bu hafta On Kasım günü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü andık. Gerek askeri zaferleri, gerekse siyasi başarıları ve gerçekleştirdiği devrimlerle, ortaçağdan sonra tarih sahnesinden silinecek bir impatarorluktan, yepyeni bir Türkiye yaratan Ulu Önder, sadece Türk Milletinin değil, tüm dünyanın, hatta onunla savaşan devlet başkanlarının bile hayranlığını kazanmış bir liderdi. O dönemde sömürge olarak yaşayan milletlerin yüreklerinde yaktığı özgürlük ateşiyle, onlara da bağımsızlık yolunda ilerlemeleri için ilham kaynağı olmuştur. O, sadece yaşadığı dönemin değil, kendisinden sonra dünyada gelişecek siyasi ve askeri gelişmeleri de tahmin etmiştir. Söylemlerini veya “Nutuk”u okumak onun dünya görüşünü anlamak için yeterlidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kendi döneminde ne kadar evrensel düşünüyor ve barışın sadece ülke içinde değil, tüm dünyada olması gerektiğini ifade etmişse de –ki bunun değerini bugün hepimiz anlıyoruz-, aynı yıllarda tüm dünyayı savaşa sürükleyecek ve milyonlarca insanın ölümüne, ülkelerin yakıp yıkılmasına ve insanların yıllarca acı çekmesine neden olacak Hitler ve Mussolini gibi liderler tarih sahnesine çıkmışlardır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dahi kişiliği ile nerede durması gerektiğini çok iyi bilmiştir, örneğin Kurtuluş Savaşında Misak-ı Millî sınırlarına ulaşınca, savaşı sona erdirmiştir. Oysa kendi doğduğu şehir olan Selanik’i almak için hamle yapmamış ve biricik annesi Zübeyde Hanımın hasretini dindirememiştir. Aynı şekilde ülkemizin ekonomik kaderini değiştirecek olan Musul ve Kerkük’ü almak için de bir girişim yapmamıştır, çünkü askeri ve siyasi olarak bu girişimlerin başarısız olabileceği, belki de gücümüzün yetmeyeceğini veya diğer devletlerin bir kez daha birleşip, buna engel olmak istemeleri olasılığını gözardı etmemiştir. (Bu önemli noktayı bana hatırlattığı için Firuz Nikravan Üstadıma teşekkür ederim.)
Oysa aynı dönemde ve onun ölümünden sadece birkaç yıl sonra, Hitler nerede durması gerektiğini kestirememiş, tüm Avrupa’yı işgal etmeye kalkmış, sonunda Rusya’ya da saldırınca sonunu hazırlamıştır. 1941 yılında Japon İmparatoru Hirohito da, Amerika Birleşik Devletleri donanmasının bulunduğu Pearl Harbor limanını bir sabah ansızın ve savaş ilanı yapmaksızın bombalamış, bunun karşılığında ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye birer atom bombasının atılmasına ve milyonlarca vatandaşının ölümüne neden olmuştur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk sadece askeri başarılarla kalmamıştır. Evrensel barış düşünceleri, eğitim ve kültür hamleleri, ekonomik gelişmeye olan katkısı ve desteği ülkemizi, tarım ülkesi olmaktan kurtarmış, sanayi ülkesi olma yoluna çıkarmıştır. Onun ekomomiye verdiği önemi anlamak için, daha Cumhuriyetin ilanından bile önce, 17 Şubat – 04 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresinin düzenlenmesini sağlaması ve alınan kararlara bir göz atmak yeterlidir. (1) Bugün eğer ülkemizin ekonomik hamlelerini konuşabiliyorsak, bunu onun kurduğu temellere borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Onun bu hamleleri olmasa bugün bulunduğumuz ekonomik seviyeden çok daha düşük bir yerde, belki de hâlâ bir tarım ülkesi olabilirdik. Bütün bunları gerçekleştirirken insanlara, gençlere, kadınlara, çiftçilere, köylülere, işçi sınıfına ve ezilmiş halka verdiği önem ve değer kesinlikle tartışılamaz. Yani ekonominin ve eğitimin güçlendirilmesini sadece belli bir kitleye değil, kelimenin yam anlamı ile tabana kadar yayılmasını sağlamıştır.
Peki Avrupa’nın haritasının yeniden şekillendiği 1930 – 1945 yılları arasında, Batı dünyasında neler oluyordu?
18. yüzyılda Avrupa’nın hasta adamı olarak nitelendirilen, gerileme devrindeki Osmanlı İmparatorluğunda doğan ve yetişen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923 – 1938 yılları arasında en birleştirici lideri olurken, Avrupa’da kültürün beşiği sayılan ülkelerde kendisinden sadece 2 yıl sonra doğan Mussolini ile 8 yıl sonra dünyaya gelen Hitler, 1930 – 1945 yılları arasında en ayırımcı liderler olmuşlardır.
Bu Pazar sohbetimde Türk halkını ve Ortadoğu halkını cahillikle suçlayan, eğitim seviyesi tüm dünya nüfusuna göre ortalamanın çok üzerinde olan, insan hakları söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan, her zaman azınlıkların özgürlüğünü savunan ve her türlü desteği veren Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’nın ayırımcı tutumlarını eleştireceğim. Konunun Türkiye’deki iç politika değil, entelektüel seviyesi yüksek Batı Dünyasının politikası olacağının altını çizmek isterim.
Amerikalılar ve Avrupalılar neden bir kez de aynayı kendilerine doğru çevirmezler?
II. Dünya Savaşının 1945 yılında sona ermesinden sonra, aradan geçen ve kısa sayılabilecek yaklaşık 70 yıla rağmen, ayırımcılığın dünyayı neredeyse yok edecek kadar savaşa sürüklediğinden ders almayan ve savaşın bitiminden sadece 1 yıl sonra, 1946 yılında dünyaya gelmiş Donald Trump, ayırımcılık dolu söylemlerine rağmen dünyanın en gelişmiş olarak kabul edilen ülkelerinden biri olan ABD’de başkan seçilebiliyor. Yani ABD hükümetleri dünyaya demokrasi dersi vermeye çalışır ve kendi halkına baskı yapan, kendi ülkelerindeki azınlıkları yok etmeye çalışan Saddam ve Kaddafi gibi Ortadoğu veya Kuzey Afrika ülkelerinin liderlerini devirirken, kendi halkı, haklar ve özgürlükleri bir tarafa bırakarak, göçmenleri, zencileri ve kadınları aşağılayan, camileri kapatacağını iddia eden, ekonomide değişim, göçlerin durdurulması, vergilerin azaltılması, iş dünyasını hareketlendirme vaadleri veren, hatta dış ekonomilere ve özellikle de Çin’e karşı ekonomik savaş açan ayırımcı bir liderin peşinden gidiyor. Ekonomik ve finansal durumlarının düzeltilmesini, bir emlak milyarderinin kıvrak zekâsına ümit bağlamışlardır. Hatta ABD’ye daha önce yerleşmiş latin kökenliler bile, başka göçmenler gelmesin veya başka azınlıklar oluşmasın diye Trump’a oy vermişlerdir. Öyle ki, kırsal kesimlerdeki kadınların bile, “Ekonomi düzelsin, işler yürüsün de, bize ne derse desin” der gibi, onu desteklemişlerdir. Yani para söz konusu olunca, azınlıklar, insan hakları ve demokrasi rafa kalkıveriyor…
Burada bir pencere açmak isterim; ekonominin düzelmesi TV ekranlarında ortaya atılan desteksiz vaadlerle olmaz; Trump’tan 93 yıl önce Atatürk, bunu düzenlediği İktisat Kongresinde Türkiye’nin her yerinden gelen çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi temsilcilerinden oluşan 1135 üyenin katılımı ile aldığı kararlar doğrultusunda hayata geçirmeye başlamıştır.
Peki Avrupa’da durum ne? Dünyanın en kültürlü insanların yaşadığı, insanlık ve azınlık hakları için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu iddia eden Avrupa’lıların ayırımcılığa bakışları veya sağcı liderlerin tutumları nasıl?
Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Heinz-Christian Strache, Trump’ın zaferini sevinçle karşılarken, 04 Aralık 2016’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin en büyük adayı olan aşırı sağcı lider Norbert Hofer ise, belki de “Balkon konuşmasının” metnini hazırlamaya başlamıştır.
Hollanda’da 2017 yılının Mart ayında yapılacak olan seçimleri kazanacağı öngörülen aşırı sağcı Özgürlükler Partisinin (PVV) lideri Geert Wilders ise, ABD’de yapılan seçim sonuçlarının tarihi bir zafer ve bir devrim olduğunu ifade etmiştir.
Fransa’da 2017 yılının Mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olacak, ilticacılara karşı hiç de hoşgörüsü olmayan, aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) Lideri Marine Le Pen, ABD’de Trump’ın kazanması karşısında moral kazanmış ve ümitlerini arttırmıştır.
Almanya’da ise göç politikası karşıtlığı ile bilinen, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi’nin Başkanı Jörg Meuthen, Trump’ın zaferini çok olumlu karşılamış ve “Onun seçilmesi dünya için iyi bir sinyal ve bir milattır” şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde buna benzer bir çok aşırı sağcı ve ayırımcı lideri örnek gösterebiliriz. Birilerinin ortaya çıkarak, ayırımcı veya ırkçı söylemler yapması tabii ki mümkündür, ancak asıl dikkat edilmesi gereken, geçmişte yapılan ırkçılığın ve ayırımcılığın insanlara acı ve gözyaşından başka bir şey vermediğini öğrenememiş ve ders almamış insanların, böyle liderleri nasıl ve neden takip ettikleridir.
Batı Dünyasında politik rüzgârlar sağdan esmeye başlayıp, belirsizlikler, ırkçılık ve ayırımcılık gündeme gelince, askeri, siyasi ve ekonomik dehası, birleştirici tutumu ile hepimizi hâlâ kendine hayran bırakan, gerçek dünya lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün değerini bir kez daha anlıyor ve sadece ülkemiz için değil, tüm dünya için Atatürk gibi bir liderin daha çıkmadığına üzülüyoruz.
Kaynakça
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/İzmir_İktisat_Kongresi
İyi Pazarlar…
2016/148