Pazar… Pazar…
Bu hafta Cuma günü Diyarbakır’daki terör örgütü tarafından gerçekleştirilen patlamada, şu ana kadar aldığımız haberlere göre 11 kişinin hayatını kaybetti ve en az 100 yaralı bulunmakta. Basına getirilen sansürden dolayı, sayıların daha fazla olmasından veya artacağından dolayı endişe duymaktayız. Öncelikle kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, ailelerine ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Yalnızca bu saldırıyı değil, bugüne kadar dünyanın neresinde, kime karşı ve hangi amaçla olursa olsun, gerçekleştirilmiş bulunan her türlü terör saldırılarını şiddetle kınıyorum. Hiçbir gerekçe masum canları almayı haklı kılmaz. Hele kaybedilen canlar henüz bebekler ve çocuklar olunca içimiz daha da acıyor…
Daha Diyarbakır’daki olay aydınlanmadan, aynı gün başka terör saldırıları ile ilgili haberler geldi. Dün gece de İstanbul Atatürk Hava Limanı’nda silah sesleri duyulmuş, bir kovalamaca yaşanmış… Belki de daha duymadığımız veya duymamızı engelledikleri onlarca saldırı var! Olayların hemen ardından sosyal medyanın ve bir çok iletişim kanalının kilitlendiği veya yavaşlatıldığını görüyoruz. Bir yandan, saldırı sonrası güvenlik güçlerinin işlerini daha hızlı veya gizli gerçekleştirebilmeleri için bu uygulamayı anlayışla karşılarken, diğer yandan da böyle bir saldırı sonrası yakınlarından haber alma telaşına düşen ve bu kilitlenme yüzünden iletişim kuramayan insanlardan dolayı, bu kısıtlamalara kızıyoruz.
Her türlü sansüre fikir olarak karşıyız elbette, ancak böylesi terör eylemi gerçekleştirenlerin en büyük hedefinin, yaptıkları saldırının basına yansıması, tüm dünyanın duymasıdır. Böyle olaylar tüm detayları ile çarpıcı fotoğraflarla da yayınlanınca terör odaklarının daha fazla saldırı yapma yönünde iştahları kabarmaktadır. Tabii, bir saldırı fazla ses getirmedi diye, başka saldırılar da planlanabilir. Açıkçası böylesi sansür ve kısıtlamalar çok ciddi bir ikilem yaratmaktadır.
Bu arada, terör saldırılarının olduğu böyle günlerde, sosyal medyaya sadece herhangi bir fotoğraf yüklemek veya kimlerin neler yazdığını okumak için girmeye çalışıp, girmeyince de ortalığı ayağa kaldıran kişilere, durumun ciddiyetini farkedip bir kez daha düşünmelerini öneririm…
Ülkemizin her köşesinde hemen hemen her hafta saldırı veya bombalama olayları yaşanıyor; ancak buna rağmen, terör odaklarının istedikleri sindirme ve korkuyu yaşamayı kabul etmeyerek, günlük yaşantımıza devam ediyoruz. Bir yandan da hayat mücadelemiz devam etmektedir. Ancak bir gerçek de var ki, son yıllarda yaşanan bombalı saldırılarda kaybettiğimiz yüzlerce insanı ne yazık ki, çabucak unutuyor ve sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Bu da aslında son derece üzücü bir durumdur, çünkü ülkemizin bir çok köşesinde, hatta çok çok yakınlarımızda yürekler yanmaya devam etmektedir. İşte bu nedenle terörün bir an önce bitmesini diliyorum; artık başka canları kaybetmeyelim…
Dün tam da bunları düşünerek eve geldiğimde, Sevgili Mustafa Emin Palaz’ın yeni yayınlanan “Miğferden Saksı” isimli kitabı bana ulaştı. Sadece alt başlığı bile sanki hepimizin özlemini anlatır gibi: “Krizden Uzlaşıya – 3000 Yıllık Stratejiler”. Daha kitabı okumadan bile içim ısındı, çünkü sadece siyasi platformda değil, her alanda barışa çok ihtiyacımız var…
Bu vesile ile kitabını adıma imzalayan Sevgili Mustafa Emin Palaz‘a ve kitabı bana gönderen Ceres Yayıncılık’tan Sevgili Dostlarım Tuğba Dedeoğlu Demir ve Hakan Demir‘e çok teşekkür ederim.
İyi Pazarlar…
2016/147