Pazar…Pazar… 2020/315

Pazar…Pazar…

GEÇTİĞİMİZ HAFTA

Bu pazar günü son haftada yaşadığımız üç önemli konuya değineceğim.

İlk olarak, maalesef başta Elazığ’da, Malatya ve diğer illerimizde meydana gelen depremlerden dolayı hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlarına sabırlar, yaralılara acil şifalar, çadırda kalmak zorunda olanlara ve evini kaybedenlere en kısa zamanda normal hayatlarına dönmelerini diliyorum.

Bu arada ülkemizin dört bir yanından başlatılan yardım seferberliği, unuttuğumuz dayanışmamızı ve kardeşliğimizi tekrar hatırlattı diye düşünüyorum.

Herkes “Karınca kararınca” yardım eli uzatmak istiyor. Ancak bir yardım, ne alanı mahcup etmeli, ne de verene bir övünç kaynağı olmalıdır.

Diğer yanda, bizleri en çok rahatsız eden konu, bazı insanların ve kuruluşların böyle bir felaketi dahi, iç politika malzemesi haline getirmesidir. Örneğin, depremde evi yıkılmış insanların barındığı çadıra girip, hâlâ üzerinden deprem şokunu atlatamamış bir depremzedeye mikrofonunu uzatıp, “Çadırdasınız, soba da yanıyor, mutlu musunuz?” diye defalarca kez soran muhabir, acaba neyin peşinde? Ya da, teknolojinin ve telekominikasyonun geldiği seviyeyi göz ardı edip ve günümüzden 20 yıl öncesini kastederek, “Eskiden böyle depremlerde bazı köylerden haber alınamıyordu, bugün anında ulaşabiliyoruz…” diye tweet atan, eski belediye başkanı, kime ne mesaj vermeye çalışıyor acaba? Ayrıca, böylesine bir felaketin üzerinden daha 24 saat bile geçmeden, sanki hiçbir şey olmamışçasına, sosyal medya üzerinden, yemek, gezi ve eğlence fotoğraflarını paylaşan kişilerin de biraz duyarlı olması gerekmez mi? Lütfen biraz saygı, biraz sessizlik, biraz dua ve elden ne gelebiliyorsa destek olmaya çalışmak… İşte tüm istediğimiz bunlar…

İkinci konu olarak Çin’deki Corona Virüsüne değineceğim.

Yaklaşık 3-5 yılda bir, dünyanın bir yerinden bir salgın hastalık veya virüs haberleri çıkar. Bu durum karşısında, kesinlikle bireylerin hem kendilerini korumaları, hem de diğer insanlara bulaşmaması için bir takım önlemler almaları gerekmektedir. Özellikle insanların toplu halde bulundukları havaalanları, otogarlar, tren istasyonları, metrolar vs. böyle salgınlar için en tehlikeli yerlerdir. Böylesi salgın hastalıklar konusunda uzman doktorların, sağlık kuruluşların ve hastanelerin önerilerine kulak vermek gerekmektedir. Böyle zamanlarda onların öneri ve paylaşımları son derece önemlidir. Mutlaka uyarıcı ve bilgilendirici paylaşımlar yapmaları gerekmektedir.

Oysa, üzülerek görüyoruz ki, bu konularda hiçbir bilgisi olmayan insanların veya kimin tarafından yazıldığı belli olmayan “Koca karı” ilacı gibi önlemler, sosyal medyada paylaşılıyor ve bazı insanlar, bilmeden, araştırmadan bu yazılanları paylaşıyorlar. Kuşkusuz bazıları faydalı da olabilir, ama hiçbir fayda etmeyecek öneriler, insanları yanlış yönlendirebilir. Ayrıca bana da özel gelen bazı masajlar var ki, insanı depresyona sokmaya yetiyor. Örneğin, bir sesli mesajda “Çin’de bir arkadaşım doktor, olayları bizzat yaşıyor, Çin hükümeti olayları gizliyormuş, 25 milyon enfekte varmış, kırk bin ölü varmış, bir yılandan bulaşmış, yılanın yetiştiği suya biyolojik saldırı olmuş…vs. vs.” gibi bir kaynağı belli olmayan, doğrulanmayan haberler yayılmaya çalışılıyor.

Sizce teknoloji ve telekomoniksayonun günümüzde ulaştığı seviyede böylesi büyük bir salgın veya fekalet ne kadar gizlenebilir? İnsanlar böyle haberleri neden yayarlar, anlamakta zorluk çekiyorum… Diyelim ki, iddia edildiği gibi bir salgın olsa bile, bu durum Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü veya benzeri uluslararası kuruluşların ve organizasyonların gözünden kaçabilir mi? Dünya ayağa kalkar, çünkü bu tüm dünyayı tehdit edecek korkunç bir felaket olur.

Nedense böyle haberler sadece sosyal medyada var. Amaçlarını bilemiyorum, ama bu insanları panik yapmaya yetiyor bile. Böyle bir mesaj veya bilgi size ulaştığında, lütfen ısrarla kaynağını sorunuz, eğer ileten kişi de kaynağını bilmiyorsa, o da kendisine ileten kişiye sorsun… Böyle haberi ilk yayan kişiye kadar sorgulamaya devam ediniz. Eğer kaynağı güvenilir değilse, lütfen sizlerde böyle “Felaket Haberleri Zinciri”nin bir halkası olmayınız…

Üçüncü ve son konu ise, benim de bir süre görev yaptığım şirketin onursal başkanı olan, 20 Ocak günü aramızdan ayrılan “Toprak Dede” Hayrettin Karaca ile ilgili…

Onun hakkında tüm yazılanları okudukça, ister istemez hepimizde bir takım duygular uyandı. Toprağa ve doğaya bir katkı yapma zorunluluğu hissettik. Hayatını toprağa ve doğaya adamış bir insanın gayreti, çevresindeki tüm insanları etkilerken, kurucusu olduğu Tema Vakfı ile milyonlara ulaştı ve vakfın çalışmaları sınırlarımızı aşarak, tüm dünyada ses getirdi. Bunun için Hayrettin Karaca’nın uluslararası kuruluşlardan ve ünivetrsitelerden almış olduğu ünvanlara, ödüllere ve plaketlere bakmak yeterlidir.

O giderken bile, topluma bir takım mesajlar verdi diye düşünüyorum. Mekânın Cennet olsun “Toprak Dede”.

Dilerim ki, yaptığı çaışmalar, verdiği mesajlar ve Tema Vakfı, ülkemize yeni “Toprak Gönüllüleri” kazandırır ve onun açtığı yoldan, nice gençler yürümeye devam ederler…

İyi Pazarlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir