ÇİN SEFERİ
Pekin Havaalanı 2008 yılında yapılan yaz olimpiyatları için yapılmış muhteşem bir yapıydı. Uçak indiğinde, Avrupa’daki havaalanlarından çok daha modern yapıda bir dekorasyonu olduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım.
Sonradan iki defa daha gittiğim Çin’deki tüm havaalanlarının büyüklüğü, otoyolların genişliği ve sürekli yapılan yeni binalar beni çok etkiledi. Çin’in dinamizmi gerçekten inanılmaz. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin, tam bir tezatlar ülkesi, batı Çin’in dağlık kesimlerine yakın şehirlerde ya da kasabalarda yoksul Çinliler neredeyse açlık sınırında yaşarken, sahil kesimindeki doğu Çin’de dünyanın en büyük binaları yükselmekte ve dev sanayi yatırımları yapılmakta. Nüfusun büyük bir kısmı ayda 30-40 dolar karşılığı zor şartlarda çalışırken, Şanghay’da nehre bakan dev gökdelendeki daireler 1,5 milyon dolara satılmakta ve bu daireleri alanlar yine Çinliler. Aylık geliri 20.000 doların üzerinde 50 milyon Çinlinin olduğu söyleniyor. 1,4 milyar nüfusa göre 50 milyon kişi oran olarak çok düşük olabilir, ama bu sayıyı bir Avrupa ülkesi veya Türkiye ile karşılaştırdığınızda, ortada inanılmaz bir potansiyel olduğunu söylemek zor değil. Çin artık sadece üreten bir dev fabrika değil, aynı zamanda tüketmeye çoktan başlamış dev bir pazar. Zaten Şanghay veya diğer büyük şehirlere gittiğinizde, her sektörden dünyanın en büyük veya en prestijli markalarının mağazalarını görmeniz mümkün. Tabii bu ünlü markalara benzer veya taklit ürünlerini de görebilirsiniz.
Günlerden pazar olduğu için, ziyaret edeceğim şirket kapalıydı, ama bana bir jest yaparak, havaalanında beni karşılayacaklarını ve otele bırakacaklarını bildirmişlerdi. Ertesi sabah da aynı kişi beni gelip alacak ve fabrikalarına gidecektim. Havaalanında beni elinde “Mr. Okay” tabelası bulunan bir şoför karşıladı, tek kelime İngilizce bilmediği için sadece selamlaştık ve el hareketiyle kendisini takip etmemi istedi, bu arada valizimi de çekmeye başlamıştı. Havaalanın çıkış kapısında dev bir BMW marka araba bizi bekliyordu. Arka koltuğa oturdum ve araba hızla hareket etmeye başladı. Hindistan’dan beri midem çok kötüydü, artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Araba otoyolda hızlıca yol alırken, ileride bir benzin istasyonu gördüm ve şoföre orada durmasını işaretle anlattım. Bir gazlı içecek aldım, oysa uzun zaman önce kola türü içecekleri içmeyi bırakmıştım. Hindistan’dan beri midemde beni rahatsız eden şişkinlikten kurtuldum ve geceyi otelde rahat geçirebildim.
Aynı şoför beni sabah otelden aldı ve eskiden bir devlet tesisi olan, ama sonradan özelleştirilen dev bir cam fabrikasına gittik. Bu kez öğrenmiştim, bana gösterilen her şişeyi kendilerinin üretip üretmediklerini sormaya başladım, bu kez hem aldığım cevaplar hem de gördüğüm numuneler beni tatmin etmişti. Sayısını hatırlayamadığım kadar çok şişe numunesi aldım. Sonradan ziyaret edeceğim, kapak, valf, şişe numuneleri ve kataloglar, valizime sığmayacaktı ve “Taklit ürünler” pazarına gidip, en ucuzundan bir valiz satın almak ve dönüşte de ciddi tutarda fazla bagaj parası ödemek zorunda kalacaktım.
Daha sonra yapacağım Çin seyahatlerinde çok fazla numune toplayacağımı bildiğim için, iki valizi iç içe koyup öyle gittim. Ama ne yazık ki, fazla bagaj ödemesinden kurtulamadım. Uzak doğuya ve özellikle Çin’e yapılan iş seyahatlerinde dönüşte mutlaka fazla eşyanız oluyor ve bundan kurtuluşunuz yok. Numune almasanız bile, öyle değişik hediyelik eşya veya benzeri şeyler görüyorsunuz ki, hele bir de aynı eşyaların burada çok daha pahalıya satıldığını bildiğiniz için bunları satın almadan yapamıyorsunuz.
Pekin’de çok fazla ziyaret edeceğim fabrika olmadığından, ertesi gün Çin’in en büyük sanayi şehirlerinden biri olan Guangzhou’ya uçtum. Birçok küçük veya orta ölçekli üreticiyi ziyaret etme şansım oldu, fakat bu şehirler o kadar büyük ki, bir ucundan bir ucuna minimum üç saatte gidiyorsunuz. İki fabrikanın arası yine arabayla en az üç veya dört saat mesafe bulunmaktadır.
İnanılmaz büyük fabrikaları da ziyaret ettim ve en çok şaşırdığım konulardan biri de, bu dev tesislerin yöneticilerinin hiç İngilizce bilmemeleri, ya tercüman kullanmaları, ya da İngilizce bilen sadece bir elemanın olmasıydı. Bir şirketten, bir diğerine gideceğim zaman, elimde İngilizce yazılmış adresi taksi şoförüne göstermem hiçbir şey ifade etmiyordu, çünkü taksiciler sadece Çince yazılanları okuyabiliyorlardı. Bu nedenle ziyaret ettiğim fabrikadan ayrılırken, bir sonra gideceğim fabrikanın adresini Çince olarak bir kâğıda yazdırıyordum. Bazen bu da yeterli olmuyordu, taksi şoförüne gideceğim yerin telefonunu veriyordum, adam da fabrikayı arayıp, yol tarifi alıyordu.
Ancak bir fabrikada, sonra gideceğim yerin adresini yazdırmak pek akıllıca bir çözüm değildi, çünkü bir sonra yapacağım ziyareti deşifre etmiş oluyordum. Ne de olsa bu fabrikalar birbirine rakipti. Daha sonraki ziyaretimde, tüm ziyaret planımı ve gideceğim yerlerin adreslerini Çince olarak, kaldığım otelin danışma kısmındaki görevlilere yazdırdım. Her seyahatimde yeni bir püf noktasını keşfediyordum.
Devamı haftaya salı günü…
08 Eylül 2020