Pazar… Pazar… 2017/206

Pazar… Pazar…

Yılın son haftasına giriyoruz. Bu yıl da geçen yıllarda olduğu gibi çok koşturduk, çabaladık, gayret ettik. Hepimizin içinde gelecek yılın daha iyi geçmesi, sıkıntıların geçmiş yılda kalması ve bizden sonra gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak arzusu var.

Geleceği düşünmek, plan yapmak veya yol haritamızı belirlemek kaçınılmaz. Benim yaşımdakilerin, lise çağlarında, hatta bir kısmımızın üniversite sıralarında bile, gelecekle ilgili pek planları ve hayalleri yoktu. Hep kısa vadeli hedeflere odaklanmıştık. Hatta büyüklerimize gelecekte kendimizle ilgili bir soru sorduğumuzda, genellikle şu cevabı alırdık: “Önce bir okulu bitir hele, sonrasına bakarız…”

Oysa günümüz “Z kuşağı” (Yani 1995’ten sonra, ağırlıklı olarak da 2000 yılından sonra doğanlar) kendinden önceki kuşaklardan çok farklı düşünüyor. “Farklılaşma” diye bir kavramları yok, daha standart, güvenlikli yaşamayı istiyorlar ve ayrışmayı sevmiyorlar. Kız ve erkeklerin sosyal rollerinin eşit olduğunu düşünüyorlar. İnternet ve bilgi çağının içine doğduklarından, herşeye ve her bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyorlar, teknolojiye çok hakimler, bu nedenle onlara bir şey öğretmemiz çok zor. Kendilerine söylenenleri sorguluyor ve nedenini anlamaya çalışıyorlar. Bu davranış kendilerinden bir önceki Y kuşağının mirası olarak devam etmekte.

Z kuşağını hareket ettirmeye, ancak onları ikna etmekle başarabiliriz. Emir ve talimat almaktan kesinlikle hoşlanmamaktadırlar. Çok kırılganlar, çok çabuk küsüp, kabuklarına çekilmektedirler. Bu nedenle onlara “Kristal Çocuklar” adı de verilmektedir. En zayıf oldukları nokta ise “Deneyim”. Yani bir çok konu hakkında bilgileri var, ancak deneyimlemedikleri için, olayların sonuçlarını öngörmekte zorlanmaktadırlar. Onları deneyim aktararak ikna etmek daha kolay.

1995 yılından sonra doğup, iş hayatına yeni başlayanların bir kısmı, deneyim kazanmak uğruna, belirli bir süre maaş almadan bir işte çalışmayı da kabul etmektedirler. Ancak diğer yandan da çok aceleci davrandıkları da bir gerçek. İş hayatında 3 yıl sonra nerede veya hangi pozisyonda olacaklarını daha ilk günden görmek istemektedirler. Oysa önceki kuşakların, özellikle de “Bebek Patlaması Kuşağı”, yani 1945-1960 yılları arasında doğanların, bırakın bunu sormalarını, düşünmeleri bile mümkün değidi…

Z kuşağının gelecekle ilgili ise, çok farklı düşünceleri var. Büyük bir çoğunluğu standart işleri yapmak istemiyorlar. Bir çok gencin gelecekte aşçılık, animasyon, kişisel spor hocalığı, organizasyon yönetimi, internet üzerinden girişimcilik, dijital pazarlama, yazılım… vs. işleri yapmak istediklerini biliyoruz. Hatta bazılarının 5-6 yıl sonra büyük bir holdinge satmak için şirket kurmak istediklerini de duyuyoruz. İş hayatını ve sosyal yaşamı dengelemek arzusundalar. Yine küçümsenmeyecek kadar büyük bir çoğunluğun, sabah 8.30 akşam 18.30 gibi mesai yapmak yerine, yarı zamanlı hatta ev veya sanal ofis çalışmasını tercih ettikleri de başka bir gerçek.

İçin için gıpta etmiyor değilim açıkçası; bizlere karşın hayata çok daha geniş bir perspektiften baktıkları kesin. Ancak yine de büyük bir kesim de, henüz hayatın aslında ne kadar ciddi olduğunun farkında değil…

Yapmamız gerekenin onlara talimatlar vermek ve emirler yağdırmak yerine, deneyimlerimizi aktarmak olduğunu düşünüyorum. Sadece başarılarınızı değil, başarısızlıklarınızı ve hatalarınızı da anlatın… Tabii hatalarınızın nedenlerini de… Bunu çok daha büyük bir ilgiyle dinliyor ve içselleştirebiliyorlar…

Onlara kendilerini motive etmek, gelecekle ilgili plan yapmak ve kişisel verimliliklerini arttırmak için bazı somut adımlar attırabiliriz. Bu önerilerimi de izin verirseniz haftaya bırakmak istiyorum…

İyi Pazarlar 🙂

2017/206

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir