Pazar…Pazar… 2019/265

Pazar…Pazar…

BİR USTANIN ARDINDAN

70’li yıllarda İzmir Basmane’de kardeşi ile birlikte minicik bir atölyede esans üretimi ile başlayan serüveni, kısa zamanda parfüm üretimine dönüşmüş, ardından Kemalpaşa’da kurduğu fabrika ile hızla büyümeye başlamıştı…

Yine o yıllarda, ülkemizde toplumun büyük bir kısmı, daha parfüm ve deodorant arasındaki farkı bilmezken, o kozmetik üretimine başlamış, Türk kozmetik sanayinin öncüleri arasında yerini almıştır.

Kurucusu olduğu “Aromel” şirketi kısa zamanda Türkiye’de en çok tanınan kozmetik ve kişisel bakım şirketlerinin başında yer almış ve üretmiş olduğu “First Class” ve “Bellissima” markalı parfümleri pazar lideri olmuştur.

80’li yıllarda ihracata da başlamış ve küçümsenmeyecek miktarlarda yurt dışına ürün satmıştır. Bir yandan yeni ürünler ve markalar geliştirirken, bir yandan da dünya devi şirketlerle iletişime geçerek, Türkiye’de üretim yapmak üzere kolları sıvamıştır.

Dünyaca ünlü Alman Schwarzkopf şirketi ile ortak bir şirket kurmuş ve bir çok ürününü kendi fabrikasında üreterek, hem Türk pazarında, hem de yakın coğrafyada ciddi pazar payları elde etmiştir.

İtalyan “Barbara Bort” şirketi ile lisans anlaşması yapmış, yine İzmir Kemalpaşa’da bir kısım ürünleri üretimini yapmaya başlamış, bir kısım ürünlerin ithalatını gerçekleştirmiştir.

Onunla ilk defa 1989 yılında tanıştım…

Bembeyaz saçları, masmavi gözleri ile daha ilk bakışta insanın içini ısıtıyor, babacan tavrıyla güven veriyordu. Birazcık sohbette ise, sözleri ve deneyimi ile karşısındaki insanı etkisi altına alıyor, ona karşı insanda inanılmaz bir saygı hissi duymaya neden oluyordu. Hele gülümsediği zaman ise, kim olursa olsun, insanın yerinden kalkıp, ona sarılma isteği oluşuyordu…

Onun şirketinde on yılı aşkın görev yaptım… Her toplantımızda deneyimi, öngörüsü, ayrıntılarda kaybolmadan sonuç odaklı yaklaşımı, hayalleri, idealleri ve cesareti ile her seferinde beni yeniden şaşırtmayı başarmıştır. Ayrıca iş disiplini, asla tedbiri elden bırakmamayı, detaycılığı ve hiçbir şeyi unutmama özelliği ile çevresine hep örnek olmuştur.

Onun şirketi sektörün “Okul” diye tanımladığımız şirketlerden biriydi; nice yöneticiler, satış müdürleri, girişimciler yetişmiştir. Çalışanlara işi öğretir, onların hataları karşısında sabırla, neyin doğru olacağını anlatırdı…

İş yaşamının dışında ailesine, evlatlarına, torunlarına inanılmaz derece düşkün, vefalı, sabırlı, fedakâr ve düşünceli bir insan olmuştur. Sadece ailesine değil, çalışanlarına ve dostlarına yaptığı iyiliklerin en yakın şahitlerinden biriyim. O her zaman etrafına ışık saçan bir ağabey, bir dost, bir sırdaş ve bir akıl hocası olmuştur. Kimin başı sıkışsa, onu arayıp, bir sesini duymak istemiştir. Zaten o, başı dertte olan dostu ile ilgili duyumu bir şekilde alır, aramasını beklemeden hemen arardı…

En büyük rakibinin fabrikası yangın geçirdiğinde, ortağı Erol Bey ve beni göndererek, “Geçmiş olsun” dilekleri ile birlikte şu mesajı iletmemizi istemiştir: “Arzu ederseniz, fabrikamızda ürünlerinizin üretimini yapabiliriz; siz tekrar üretime geçene kadar destek olabiliriz.”

Onunla ülke içinde ve dışında onlarca seyahat yaptık. Başbaşa, ailece veya ekipler halinde, çoğu iş görüşmeleri olmak üzere, Almanya, İsviçre, Fransa, İtalya, İngiltere, Hollanda, Belçika, Dubai… gibi bir çok ülkeye ziyaretler yaptık. O İzmir’den, bense İstanbul’dan hareket eder, Atatürk Hava Limanında toplantımızı yapar, yeni hedeflere uçardık. Yurt dışında şirket kurduk, yabancılarla ortaklıklar oluşturduk, fuarlara katıldık. Mümesillikler verdik, temsilcilikler aldık. Her iş görüşmesinden ve seyahatimizden yeniden doğmuş gibi, üstelik yepyeni şeyler öğrenerek döndüm. Sadece kozmetik değil, bir çok konuya el attık. Kiminden kazandık, kiminden kaybettik, ama her işten bir deneyim elde ettik. Başımıza neler geldi, neler?! Kimine birlikte kızdık, kimine güldük… Bazı anıları önümüzdeki haftalarda “Salı Sohbeti” köşesinde paylaşacağım…

Zor zamanlar da yaşamıştır, ancak bu zorlukların hiç biri onu yıldırmamış, güler yüzü solmadan, azimle çalışmaya ve tam bir lider olmaya devam etmiştir. En sıkıntılı zamanlar da bile, sesi her zaman umut dolu olmuştur. Aromel’in satışından sonra, küllerinden yeniden doğmuş ve “Crea Kozmetik”i kurmuştur. Halen aynı yerdeki fabrikasında, yepyeni markalar oluşturmuş, dünyaca ünlü markalara kozmetik ürünleri üretmeye ve onlarca ülkeye ihracat yapmaya devam etmektedir.

Tanıştığımız yıldan bu yana hiç kopmadık, şirketinden ayrılıp, başka denizlere açıldığım halde, onunla hep iletişimde kaldık. Ailesini, kendi ailem gibi gördüm, çocuklarıyla yakın diyaloğumuz kesintisiz devam etmektedir.

Benim için çok değerli olan iki küçük anıyı paylaşmak isterim.

Aromel’den sonra, Crea Kozmetik’i kurduğunda Alsancak’taki ofisinde onu ziyaret edip, “Hayırlı olsun…” demiştim. Kasasını açarak, bana altın bir dolma kalem verdi ve aynen şu cümleleri söyledi: “İlk yurtdışı sözleşmemizi Almanya’da Scharzkopf ile yaparken, şirketin yönetim kurulu başkanı, sözleşmeyi imzaladığı bu dolma kalemi anı olarak bana hediye etti. Ben de yıllar sonra en yakın dostlarımdan biri olarak, bu kalemi sana vermek istiyorum, benden sana bir anı olarak kalsın istiyorum…”. Halen büyük bir özenle sakladığım, bu kalemin artık benim için değeri daha da büyük…

Yine Crea Kozmetik’i eski fabrikasının yerinde faaliyete geçirirken, beni aramış ve şunları söylemişti: “Yeniden üretime başlıyoruz ve fabrikada mini bir açılış töreni düzenlemek istiyorum. Gelmesini arzu ettiğim dostları şöyle bir listeleyeyim dedim, aslında gerçek dostumun ne kadar az olduğunu o zaman fark ettim. Sen de gerçek dostlarımdan birisin, mutlaka gelmeni arzu ediyorum…”. Tabii ki koşarak gittim ve törende çocukları Levent, Tuğba ve Melda, açılış konuşmasını benim yapmamı arzu ettiler. İlk defa 1989 yılında gitmiş olduğum fabrikanın, yıllar sonra yeni oluşumunun ile açılış konuşmasını yapmanın onurunu hayatım boyunca taşıyacağım…

Ustamızı bu hafta perşembe akşamı kaybettik…

Ne yazık ki aynı tarihte, önceden belirlenmiş ve iptal edemeyeceğim bir iş seyahati nedeniyle Londra’da olmam gerektiğinden ona son görevimi yapamayacağım… Bunun için çok çok üzgünüm, bu satırları da uçakta yazmaya çalışıyorum… Birlikte çok uçağa binmiştik, keşke şimdi yanımda olsaydı…

Sevgili Ağabeyim, Hocam, Ustam, Büyük Dostum, sonsuza dek patronum kalacak olan Ali Eker’e, kabir rahatlığı diliyorum… Mekânı Cennet olsun… Başta Ailesinin olmak üzere, tüm sevenlerinin başı sağ olsun…

İyi Pazarlar…

2019/265

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir