SALI SOHBETİ – 32

MUĞLA PETEK OTEL

Turgut Beyin eczanesindeki yaşadıklarımızdan sonra, Kamil Beyle birlikte Marmaris’te günü geçirdik. Her ikimiz de deprem sırasında oldukça gerilmiştik, ama sonrasında denize girerek o stresi attık..

Akşam Muğla’ya birlikte döndük. O zamanlar Muğla’nın en iyi otellerinden olan ve oldukça sağlam bir yapısı bulunan Petek Otel’de rezervasyon yapmıştım.

Uzaktan akrabamız olan ve o zamanlar Muğla İl Jandarma Alay Komutanı olarak görev yapan Albay Çetin Çakır ağabeyimi de seyahat öncesi telefonla arayıp, Muğla’da kalacağım akşamı bildirmiştim. Kendisini görmek ve birlikte bir akşam yemeği yemek istemiştim. Çetin Ağabey beni kırmamış ve belirttiğim akşam benimle buluşacağını söylemişti.

Kâmil Bey’le Muğla’ya dönerken, arabada bu randevumuzdan söz etmiş, kendisinin de katılmasını ve Çetin Ağabey’le tanışmasını önermiştim. Tabii ki Kamil Bey, Çetin Beyle tanışacağı için çok memnun oldu.

Marmaris’teki deprem Muğla’da ve tüm çevre ilçelerde de hissedilmişti. Çetin Ağabeyin görevi gereği, yapması ve takip etmesi gereken çok işi vardı. Ancak, yine de bana verdiği randevuyu unutmamış, onca telaşının arasında, Petek Otel’in restoranındaki randevumuza zamanında gelmişti.

Çetin Ağabey ile birbirimize sarıldık, hal hatır sorduktan sonra, kendisini Kamil Bey ile tanıştırdım. Tüm Marmaris, Bodrum ve daha birçok önemli turizm merkezinin bağlı olduğu Muğla İl Jandarma Alay Komutanı ile tanışmak Kamil Beyi gerçekten çok mutlu etti. Soyadı gibi, “Çakır” gözlü, bu yakışıklı albayın benim uzaktan da olsa, akrabam olması beni de çok gururlandırdı.

Ayakta birkaç dakikalık sohbetten sonra, bizim için ayrılmış masaya oturduk. Önceden rezervasyon yaptığımız için, restoran yetkilileri çok güzel bir masa hazırlamışlardı.

Masanın üzerine bir sürü birbirinden güzel mezeler önceden konmuştu. Çetin Ağabey, askeri tatbikat kıyafeti ile gelmişti. Belli ki, her an bir görev gelebilirdi, çünkü depremden dolayı, tüm Jandarma Alayı alarm durumuna geçmişti. Çetin Ağabeyin yanındaki telsizden, sürekli anonslar geliyordu ve emir eri restoranın hemen kapısında, bekliyor arada bir gelip, kulağına bir şeyler söylüyordu. Bu görüntü ve ortam bizi çok etkilemişti. Gelen haberler arasında can kaybı veya yaralı yoktu, ama yine de bazı kırsal alanlarda birkaç evin yıkıldığı haberi geldi. Ancak Çetin Ağabey, büyük bir asker soğukkanlılığıyla olanı biteni takip ediyordu. Depremin ve günlük gelişmelerin sohbetini yaparak, yemeğimizi yemeğe başladık.

Muğla’nın dışındaki köylerden de haberler geliyordu, ama depremden dolayı herhangi bir can kaybı bildirilmemişti. Biz de bu durumu Çetin Ağabey’e gelen anonstan öğrendik. Aradan bir saate yakın bir zaman geçmişti ki, telsize şöyle bir anons geldi: “Komutanım, sizi İstanbul’dan telefonla bir akrabanız aradı, telefon numarasını aldık ve dışarıda olduğunuzu söyledik, ne yapmamızı emredersiniz?” Bunun üzerine Çetin Ağabey telsizle şu cevabı verdi: “Arayan numarayı geri arayın, Petek Otel’in numarasını verin, beni buradan arasınlar”.

Bu konuşmadan on dakika sonra, restoranın telefonu çaldı, garson telefonu açtı ve Çetin Ağabeye dönerek, “Komutanım, sizi İstanbul’dan Taç Okay isminde bir hanım arıyor” dedi. Bu annemdi, ne yapmış, ne etmiş, benim bu bölgede olduğumu bildiği için, Çetin Ağabeyin akrabalarından, onun telefonunu almış ve benden haber almak için onu aramıştı. Böylesi bir irtibat kurmak, sadece annemin aklına gelirdi doğrusu.

Garsonun bu sözlerini duyduğumda, başımdan aşağıya adeta kaynar sular döküldü. Deprem olmuş, üzerinden neredeyse beş-altı saat geçmişti ve ben bir kez olsun evi arayıp, durumumun iyi olduğunu bildirmeyi akıl edememiştim. Annem ve babam meraktan çatlamışlardı, bense oturmuş restoranda keyifle yemek yiyordum. Gerçekten o anda kendimi çok kötü hissettim.

Tabii, o zamanlar cep telefonu yoktu, gittiğimiz yerlerdeki sabit telefonlardan evi arıyorduk. Hatta saha personelinin cebinde mutlaka telefon kulübelerinde geçen telefon kartları olurdu. Annemin ve babamın beni böylesine merak etmesi –ki haklılardı, bulunduğum bölgede deprem olmuştu– bana bir ders oldu. O günden sonra, nereye gidersem gideyim, gideceğim yere ulaştığımda haber vermeyi ve şehir dışındayken mutlaka her gün ailemi aramayı görev edindim.

Çetin Ağabey, gülümseyerek masadan kalktı ve telefona gitti, telefonda muhtemelen annemin, beni sormasından sonra, şöyle dediğini duydum: “Taç Abla, merak etme Hakan yanımda şu an, beraber yemek yiyoruz” ve bana dönerek, “Hakan’cığım, annen arıyor, gel de bir konuş…”. Mahçup bir halde masadan kalkarak telefona gittim ve annemle konuştum. Daha “Alo” demesinden, ne kadar panik olduğunu anladım. Bana inanılmaz endişeli bir ses tonu ile: “Oğlum, insan bir haber verir, biz burada meraktan öldük… Ne durumdasın? Kalma oralarda, hemen İstanbul’a dön!” diye oldukça heyecanlı ve yüksek bir ses tonuyla söylendi. Tabii, onu sakinleştirmek kolay olmadı, Muğla’da bir sorun olmadığını, kaldığım otelin çok sağlam bir yapı olduğunu, mecburen bu gece burada kalacağımı, ertesi gün erkenden yola çıkacağımı anlatarak, onu rahatlatmaya çalıştım.

Telefon görüşmesinden sonra masaya dönerek, sohbete kaldığımız yerden devam ettik, ama benim aklım bizimkilerde kalmıştı, gerçekten onları tamamen unutmuş ve onları merak içinde bırakmıştım. Bütün bunları kafamdan geçirirken, aklıma bir de şirketim ve yöneticim geldi. Ne ben arayıp sormuştum, ne de onlar bana ulaşmak için bir gayrette bulunmuşlardı. Birkaç gün sonra İstanbul’a dönüp, şirkete gittiğimde, hiç kimse bana Marmaris’teki depremi ve benim yaşadıklarımı sormadı. Hatta ben, bağlı olduğum yöneticiye, “Ben Marmaris’teyken deprem oldu…” diye anlatmaya başladığımda, çok da fazla ilgilenmeden, “Bayilerin hepsini ziyaret edebildin mi bari?” diye sordu. O anda gerçekten şaşırdım; içimden “Yahu, ben her türlü şartta şirketim için çalışıyorum; bayramda bile seyahat ediyorum, meğerse kimsenin umurunda değilmiş…” diye geçirdim.

Bugünlerde iletişim kurmak artık bir sorun değil; her an nerede olduğumuzu, neler yaptığımızı, hem şirketimize, hem de ailelerimize bildirme şansımız var. Bu imkanlar birçok açıdan olumlu sonuçlar vermektedir. Sahada çalışan veya bölge ziyaretleri yapan bir kişinin, evi ve şirketi ile iletişim halinde olması, onu motive eder ve çalışma isteğini artırır. İnsanın doğası gereği, ailesi ve sevdikleriyle konuşma ihtiyacı vardır. Zaman zaman yalnız kalmak istesek de, çoğu zaman çevremizde sevdiklerimizin olması veya şirket tarafından, hiçbir şey olmasa da aranılmak, hoşumuza gider.

Bir yönetici, sahada çalışan elemanlarını kendine bağlamak ve onlardan daha çok verim almak isterse, onları sadece iş için değil, ara sıra da sadece hal ve hatır sormak için aramalıdır.

Devamı haftaya Salı günü…

21 Mayıs 2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir