GIANLUCA
Nisan aynın ilk günlerinde yapılan Cosmoprof Fuarı için tüm hazırlıklarımı tamamladıktan sonra, daha önce bana otel bulan taksi şoförü Gianluca’yı aradım ve ona Bologna’ya indiğimde beni karşılayıp karşılayamayacağını sordum. Bana memnuniyetle karşılayacağını bildirince, çok sevindim. Artık, taksiye kadar her şeyi organize etmiştim.
Seyahatimden önceki son gece, evde fuarda giyeceğim tüm kıyafetlerimi özenle hazırladım; ama bu sefer deneyimliydim; en rahat ayakkabılarımı yanıma aldım. Her şeyi en ince detayına kadar hazırladığımı düşünüyordum. Ancak Maxim Hotel’deki odama yerleşip, valizimi açtığımda, pijama koymayı unuttuğumu fark edecek ve yine kendime kızacaktım.
Yıllar sonra doğa sporları ile uğraşan arkadaşım Fuat Bozak, bana kampçıların sırt çantalarını yaparken, önceden mutlaka bir liste oluşturduklarını ve malzemelerini bu listeye göre sırt çantalarına koyduklarını anlattı. Tabii ki doğa sporcuları kamp yaptığında, yanlarına almayı unuttukları bir malzeme yüzünden, çok zorluk çekerler; bu nedenle her şeyi iyice düşünüp yanlarına almaları gerekir. Ama fazla ve gereksiz malzeme de götürmek istemezler, çünkü bir de bunları saatlerce taşımaları gerekir. Bir fuar ziyaretçisi için, belki bu kadar ayrıntılı hazırlık yapmak gereksizdir diye düşünebilirsiniz. Ama fuarlar da, insan kalabalığı, zamanın yetmemesi ve bazen de gidilen ülkelerin şartlarından dolayı, doğadaki sporcular gibi zorlu koşulları yaşamamıza neden olmaktadır. Bu nedenle, ben de daha sonraları götüreceğim eşyaları bir liste olarak önceden hazırlamaya başladım. Bu liste pasaportum, uçak biletim, otel rezervasyon çıktısı, kartvizitim, not defteri, ajandam, kalem, fotoğraf makinesi ve görüşeceğim kişilerle başlar, kıyafetlerim, tıraş çantam ve pijamayla biter.
Türk Hava Yolları’nın cumartesi öğlenden sonra İstanbul–Bologna seferini yapan uçağı, tamamen Cosmoprof Fuarı’na giden Türk kozmetik ve kişisel bakım sektöründeki iş adamları veya yöneticileriyle doluydu. Şirketim kozmetik ambalajları ve fırçaları üreten bir Alman firmasının temsilciliğini de yaptığı için, Almanya’dan gelen ihracat müdürünü İstanbul’da birçok yerli kozmetik şirketine götürmüş ve ona bu görüşmeler sırasında tercümanlık yapmıştım. Bu nedenle uçakta bulunan birçok kozmetik şirketi patronuyla önceden tanışmıştım. Uçakta yemeğimi yedikten sonra, yerimden kalkarak, koridorda geriye doğru yürüdüm ve birçok insana selam verdim; hal hatır sordum. Tekrar yerime döndüğümde, bu kadar çok patronu tanımış olmanın ne kadar büyük bir şans olduğunu düşündüm. Dergilerde fotoğrafları ve söyleşileri yayımlanan bu insanlara normal zamanda ulaşmak son derece zordur. İşlerinin yoğunluğundan dolayı, kolay kolay kimselere görüşme için randevu vermezler. Ancak, seyahatte bu insanlarla karşılaştığınızda, artık yurt dışında bulunmanın verdiği histen midir, yoksa ofislerindeki iş yükünden biraz uzaklaştıklarından mıdır, bilemiyorum ama son derece mütevazi davrandıklarını gördüm.
Bologna’ya indiğimizde, hava kararmak üzereydi. Tüm yolcularla birlikte, tanıdıklarımla sohbet ederek, uçaktan indik. Girişte pasaportlarımızı uzattık, giriş damgasını vurdular. Valizlerimizi konveyörde bekledik ve kapıdan ikişerli, üçerli gruplar halinde çıkmaya başladık. Hava kararmıştı ve soğuktu. Herkes kendi oteline gitmek için taksi aramaya başladı. Normal zamanda taksilerin sıra olduğu yerde, bir tek taksi bile yoktu ve dahası gelen bir taksi de yoktu. Havaalanından şehre gidecek otobüs de yoktu nedense. Herkes şaşkınlık içinde kalmıştı. Bazı yolcuları karşılamaya gelenler, kendi misafirlerini alıp gittiler ve kalanlar havaalanının çıkış kapısında öylece şaşkınlık içindeydiler.
Biraz ileride, ışığın altında beyaz renk bir Mercedes taksi duruyordu. Şoförü de taksinin dışında, arabaya yaslanmış bir şekilde gelen yolculara bakıyordu. Ona doğru giden yolculara da, müsait olmadığını, onları alamayacağını el ve kol hareketleriyle ifade ediyordu. Ben de havaalanın çıkışındaki bu tenhalığa bir anlam verememiştim ve çok şaşırmıştım. Sonradan birkaç defa daha buna benzer zorluklar yaşayacaktım; taksi bulmak bazen çok zor olabiliyor, ama böylesi her zaman olan bir durum değildi.
Işığın altında bekleyen taksiye doğru dikkatlice baktığımda bunun Gianluca olduğunu anlayınca nasıl sevindiğimi anlatamam. Tabii ki önceden organize etmiştim bu karşılamayı, ama havaalanın bu durumunu görünce çok şaşırmış ve beni Gianluca’nın karşılayacağını neredeyse unutmuştum.
Onu görünce, sevinçle ona doğru yürüdüm ve kırk yıllık iki dost gibi kucaklaştık. Ona hemen neden burada hiçbir taksinin ve ulaşım aracının olmadığını sordum. Bana Bologna’da taksilerin ücretleri protesto etmek için grev yaptığını ve bir gün çalıştıklarını, bir gün de grev yaptıklarını anlattı. Bugün de grev günüymüş. Bu durum gerçekten çok zor bir durumdu, havaalanındaki yolcuların otobüsü beklemeleri gerekiyordu ki, ellerinde valizlerle ve ancak şehir merkezine giden bu otobüslerden sonra, kendi otellerine gitmek için tekrar taksiye binmeleri gerekecekti ve tabii ki hiçbir taksi bulunamayacaktı. Bütün bunları birkaç saniye içinde kafamdan geçirirken, havaalanın çıkış kapısında taksi veya otobüs bekleyen İstanbul’dan gelen kişilerin bundan haberleri yoktu. Ancak, bu arada benim taksi şoförüyle kucaklaştığımı ve sohbet ettiğimi görenlerin de bir kez daha şaşırdıklarını tahmin etmek zor değildi.
Gianluca’dan durumu öğrenince, böylece binip gitmemizin doğru bir hareket olmayacağını, en azından birkaç kişiyi de otellerine dağıtmamızın uygun olacağını söyledim. Gianluca memnuniyetle bu isteğimi kabul etti ve valizimi arabasının bagajına yerleştirdikten sonra, dönüp yolun kenarında araç bekleyen ve çoğunu tanıdığım iş adamlarına yöneldim. Onlara Gianluca’nın bana grev ile ilgili anlattıklarını aktardım. Birkaç kişiye yardımcı olmak amacı ile onları otellerine götürebileceğimizi söyledim. Sayıları 15-20 kişiyi bulan yolcular, büyük bir centilmenlik örneği göstererek, kozmetik sektöründe çok prestijli markaların Türkiye distribütörlüğünü yapan İshak Menase’nin eşi Bayan Fani Menase’yi ve başka bir önemli kozmetik şirketinden iki bayan yöneticiyi bırakmamı önerdiler.
Karanlığın ve soğuğun giderek arttığı, bir ulaşım aracının bulunmasının çok zor olduğu bu ortamda bile, sektörümüzde çok önemli işler ve görevler yapan bu insanların bu nazik tutumunu takdirle karşıladım. Söz konusu yolcularla birlikte Gianluca’nın aracına yöneldik ve valizleri bagaja yerleştirdikten sonra, taksiye bindik ve sohbet ederek her birini otellerine dağıtmak üzere yola çıktık.
Madam Menase bana şaşkınlıkla “Hakan Bey, siz bu taksiyi nasıl önceden organize ettiniz, gerçekten çok şaşırdım, bravo!” dedi. Ben de bir an için geçen yıl fuara geldiğimde tesadüfen tanıştığımızı, bana yapılan yanlış bir rezervasyon yüzünden, parkta yatmak riski ile karşı karşıya kaldığımda, fuara yürüyüş mesafesinde bir otel bulduğunu anlatmak istedim. Ama uzun süreceği için vazgeçtim ve kısaca “Eh işte, Gianluca benim arkadaşım, beni almaya geldi” diye cevap verdim. İçimden de bunu yapmakla ne kadar iyi etmişim, şimdi hâlâ havaalanında otobüs bekliyor olacaktım diye geçirdim.
Yolcuları dağıttıktan sonra, Gianluca ile sohbet ederek, otele doğru yol almaya başladık. Yine kendisine birkaç defa teşekkür ettim. Otele geldiğimizde, taksiden birlikte indik ve otelin danışma bölümüne geldik. Evet, her şey yolundaydı, rezervasyonum vardı ve hemen odamın anahtarını aldım. Gianluca ile otelin lobisinde birer kahve içerek teşekkür etmek istedim, ama önce bugünkü hizmetinin ücretini ödemek için cüzdanımı çıkardığımda, bana “Bugün grev yaptığımız gün olduğu için, senden ücret alamam. Dün ya da yarın olsaydı, ücret alabilirdim. Zaten beni sürekli şaşırtmaktaydı. “Öyle şey olur mu? Sen al şu ücreti” diyerek, zorla kendisine ödeme yapmaya çalıştım, ama kesinlikle kabul etmedi. Bunu üzerine, ertesi gün fuardan sonra Maxim Hotel’e gelmesini rica ettim.
Tekrar buluştuğumuzda, beni Bologna’nın en lezzetli yemeklerinin bulunduğu bir restorana götürmesini ve birlikte yemek yiyeceğimizi söyledim. Bir şehirde her yeri en iyi bilenin bir taksi şoförü olduğunu sanırım söylemeye gerek yok; inanılmaz güzel bir restorana gittik ve yemek sonrası da kendisine bir önceki günden olan borcumu da zorla ödedim. Gerçekten Bologna’da çok iyi bir dost kazanmıştım.
Bir taksi şoförünün bile, bu kadar prensipli olmasına ve etik değerlere saygı duymasına çok şaşırmış ve içimden de çok takdir etmiştim. “Kültür denen şey bu olmalı” diye düşündüm. Normal vatandaşın bile kimsenin bilmediği veya görmediği yerde bile, alınan bir toplum kararına uyması ve sahip çıkması, ancak kültür olarak kalkınmış ülkelerde rastlanılacak bir durumdu.
Devamı haftaya Salı günü…
04 Haziran 2019