JAPONLAR PARİS’TE
Uzun zamandır çok prestijli bir Japon kozmetik markasının Türkiye distribütörlüğünü almak için uğraşan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Eker, sonunda iş yaptığı bir Fransız tasarım firmasının aracılığıyla söz konusu şirketten randevu almıştı.
Ali Bey’le birlikte gidip, Japonlarla Paris’teki tasarım firmasının ofisinde bir görüşme yapacaktık. Ali Bey’in kızı Melda Londra’daki üniversitede Japonca okumaktaydı. Onun da bu görüşmeye katılmasının çok uygun olacağını düşündük, hem Japonlara kendi lisanlarında konuşan “Patronun kızı” sempatik gelebilirdi, hem de Melda bu tip iş görüşmelerine katılıp deneyim kazanacaktı. Hem Japon’ları, hem de Melda’yı organize ettik.
Ancak Ali Bey’le birlikte önceden İtalya’da hammadde aldığımız bir fabrikayı ziyaret etme planı yaptık. Önce Milano’ya uçtuk ve görüşmelerimizi yaptıktan sonra Milano’da kaldık. Ertesi gün görüşmemiz öğlenden sonra saat 14:00’teydi.
Sabah rahat kıyafetlerle Paris’e uçmayı ve otelde tıraş olduktan sonra, takım elbiselerimizi giyip, randevumuza gitmek üzere bir plan yaptık. Bu arada Melda da Londra’dan Paris’e gelip, bizimle otelde buluşacaktı.
Sabah Milano’daki otelde kahvaltımızı ettikten sonra, Milano Malpensa Havaalanı’na gitmek üzere taksiye bindik. Uçuşumuz Air France Hava Yolları’yla direkt Paris olacaktı, ancak havaalanına geldiğimizde, sis yüzünden tüm uçuşların rötarlı olduğunu gördük.
Paris’te randevumuz olduğu için bir anda panik oldum. Havaalanındaki görevlilerle konuşup, uçağımızın yaklaşık kalkış saatini öğrenmeye çalışıyordum. Benim bu koşuşturmama karşın, Ali Bey, her kriz durumunda göstermiş olduğu olağanüstü soğukkanlılıkla ve gülerek beni izliyordu. Bir ara bana “Yahu, biraz rahat ol, uçarız, yetişiriz, merak etme…” dedi, ama ben her zamanki garantici ve erken gitme alışkanlığım yüzünden, bir türlü sakinleşemiyordum.
Konuşacağımız insanlar Japon ve o kadar zaman önce bu randevu alındı, geç kalmak çok hatalı bir davranış olurdu. “Keşke geceden Paris’e uçsaydık” diye aklımdan geçirdim, ama sis yüzünden böyle bir gecikme olacağını kim bilebilirdi ki…
Sis yavaş yavaş açılmaya başladı, ancak tüm uçaklar rötarlı oluğu için, bizim uçağın kalkış saati çok geç olacaktı. Daha erken bir uçak bulup gitmemiz en iyi çözüm olacaktı, aksi takdirde Paris’teki randevumuza yetişmemiz mümkün olmayacaktı.
Aslında bu tip randevular ile uçuşu aynı güne koymak, hatalı bir planlama olur. Her zaman rötar, uçakta bir arıza olabilir, hatta uçuş bile iptal olabilir. Uçaktan yorgun argın inmiş bir şekilde bir toplantıya girmek verimli olmayacaktır. Nitekim de aynı sorunu yaşayacaktık.
Hemen kalkmak üzere olan ve Zürih’e gidip, oradan aktarma ile Paris’e gidecek bir uçağa biletleri değiştirdim. Hemen valizleri kontuara teslim ettik ve uçağa bindik. Artık uçağa binmiştik, epey rahatladım. Zürih’te hiç beklemeden aktarma yapacak ve Paris’e gidecektik. Uçakta Ali Bey’le sohbet ederek Zürih’e uçtuk. Havaalanına iner inmez, uçaktan indiğimiz gibi, başka bir biniş kapısından, bizi hiç beklemeden kalkmak üzere olan başka bir uçağa aktardılar ve Paris’e gitmek üzere uçak kalktı. Her şey iyi gidiyordu, zamanında Paris Charles de Gaulle Havaalanı’na inip, otele gidecektik ve Melda zaten öğlene doğru otele gelmiş olacaktı.
Uçakta arkamıza keyifle yaslandığımız sırada, aklıma valizlerimiz geldi. Ali Bey’e dönerek “Bizi 15 dakika içinde Paris’e giden başka bir Air France uçağına bindirdiler, ama sanıyorum valizleri diğer uçaktan alıp, bu uçağa aktarmaları mümkün olmamıştır.” dedim.
Bu kez başka bir sorunla karşı karşıya kaldık. Neredeyse altı ay öncesinden Japonlardan randevu almıştık, fakat adamlarla toplantıya üzerimizde Blue Jean pantolonlar ve gömlekle çıkacaktık. Bu hiç profesyonel olmayan bir görüntü olacaktı. Ali Bey “Hemen panik yapma, dur bakalım, olmazsa alırız birer takım elbise…” diyerek, beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Gerçekten de Paris’e indiğimizde, valizlerimizi boşuna bekledik. Herkes valizlerini alıp gittikten sonra, biz de “Kayıp Bagaj” bürosuna giderek, bagaj etiket numaralarımızı ve kalacağımız oteli yazdırarak, daha da fazla zaman kaybetmeden, otele gitmek üzere taksiye bindik. Ancak üzerimize takım elbise almak için hiç zamanımız yoktu, çünkü Milano’daki rötar, Zürih’teki aktarma ve Paris’teki kayıp bagaj bürosunda çok zaman kaybetmiştik. Randevumuza üzerimizdeki kıyafetlerle gidecektik, “Keşke iş kıyafetlerimizle uçağa binseydik” diye aklımdan geçirdim. Japonların toplantılara verdiği önemi biliyordum, kartvizit alışverişleri bile Avrupalılardan farklıdır.
İlk defa tanışacağınız kişilerle yapacağınız bir iş görüşmesinde dış görüşünüz çok önemlidir. Hele yabancılarla görüşüyorsanız, kıyafetinize daha da özen göstermeniz gerekir. Tabii içinde bulunacağınız sektöre göre kıyafetler daha serbest olabilir, örneğin reklamcılar, tasarımcılar ve sporla uğraşanların kıyafetleri daha rahat olabilir. Ancak iş görüşmelerinde mutlaka kendinize özen göstermeniz gerekmektedir. Karşınızdaki kişiler sizi kendinize ve kıyafetinize gösterdiğiniz özenle değerlendirirler. İlk izlenimin olumlu olması, görüşmenin verimli geçmesine yardımcı olacaktır. Kendi görüntünüze verdiğiniz önem, toplantıya katılacağınız kişilere verdiğiniz değeri ifade eder.
Bu yıl kaybettiğimiz Sevgili Ağabeyim, Hocam, Ustam, Büyük Dostum, sonsuza dek patronum kalacak olan Ali Eker’e, kabir rahatlığı diliyorum… Mekânı Cennet olsun…
Devamı haftaya salı günü…
24 Aralık 2019