SALI SOHBETİ – 57

KADINLAR MATİNESİ

Güneydoğu Bölgesindeki distribütör ve bayileri ziyaret etmek üzere, benimle çalışan Can’la birlikte Adana’ya uçtuk. Ofiste bölge yöneticilerimiz ve satış ekibi ile bir toplantı yaptıktan sonra, perakende noktaları ziyaret etmek üzere, Adana’nın içinde dolaşmaya başladık. Bölge Müdürü Musa Bey, bizi önceden belirlemiş olduğumuz programa göre, arabasıyla gezdiriyordu. Mağazalarda ürünlerimize bakıyor, eksikler varsa tespit ediyorduk. Tanzim ve teşhir çalışmalarına dikkat ediyorduk. Amaçlarımızdan bir tanesi de ürünlerimizin raflarda yeteri kadar bulunmasını, temiz ve güzel durmasını sağlamaktı. Ayrıca önceden bölgelere göndermiş olduğumuz görsel malzemelerin yerinde kullanılıp kullanılmadığını görmekti.

Her gittiğimiz yerde mükemmel bir görüntüyle karşılaştık. Belki de ihtiyaçtan fazla ürün raflara dizilmişti. Görsel malzemeler mükemmel kullanılmış ve ürünlerimiz mağazaların en güzel raflarına dizilmişti. Hiç mi eksiklik olmazdı? Bu kez yoktu. Yıllardır bölge ziyaretleri yapardım, böylesine mükemmel bir görüntüyle hiç karşılaşmamıştım. Bu işte bir bit yeniği vardı, ama neydi? “Elbette bunu çözeceğim” diye düşünerek, ziyaretlerimizi sürdürdük ve günümüzü tamamladık.

Ertesi gün sabah yeniden Adana’nın içinde kalan birkaç perakende noktayı da gezdikten sonra, barajda öğlen yemeği için mola vermeyi, sonrasında da Mersin’e gitmeyi planladık. Planladığımız gibi sabahtan ziyaret edeceğimiz noktaları gezdik ve öğlen saatleri geldiğinde, bölge müdürü bizi barajdaki ünlü Kolcuoğlu Kebapçısı’na götürdü. Masaya bir metreden başlayarak, dilediğiniz uzunlukta Adana kebabı getiriliyordu.

Baraj manzaralı bu güzel mekân öğlenleri ve akşamları dolu oluyordu. Bölge müdürü Musa Bey, satış temsilcisi arkadaşımız ve Can’la birlikte dört kişi göl manzarasına en yakın masalardan birine oturduk. Kebapçının içeri tarafında oturduğumuz yerden de görünen, biraz daha yüksekçe bir salonu daha vardı. Biraz dikkatli bakınca bu bölümde sadece bayanların ve çocukların oturduğunu gördüm. Önce bir anlam veremedim ama biraz sonra olacaklar bana neden bu bayanların ve çocukların orada oturduklarını anlamamı sağlayacaktı.

Önce birbirinden leziz mezeler geldi, garson ne içeceğimizi sorduğunda, ben şalgam suyu istedim ve tabii ki aklıma Adana’dan dönerken uçağa götürdüğüm şalgam suyu bidonu geldi. “Yine Adana ve yine şalgam suyu” diye düşünürken, yüzüme bir gülümseme vardı.

Şu mükemmel tanzim ve teşhir çalışmaları aklıma takılmıştı bir kere, mezeleri yerken Musa Bey’e “Musa’cığım, ekibin bizden hemen önce noktaları dolaşarak, her şeyi çok güzel hazırlamış, tebrik ederim; bari biz gittikten sonra da görüntü aynı kalsın, perakendeciler bozmasın…” diye bir cümle kurdum. Musa Bey gülmeye başladı. Gerçekten de dolaşacağımız noktalardaki ürünlerimizin tanzim ve teşhirini önceden hazırlamıştı.

Bu tip çalışmalar çok doğaldır; bölge yöneticileri ve saha personeli, yaptıkları çalışmaların çok güzel ve verimli olduğunu göstermek isterler. Tüketicilerin ürünlerle buluştukları yer olan perakende mağazalardaki ürünlerin görünümü, ürünün satılması ve marka imajı açısından çok değerli olduğunu bilen yöneticilerin, zorunlu olarak, saha ekibine bu konuda baskı yapmaları da bir o kadar doğaldır. Saha ekipleri, gerçekten de çok güzel tanzim ve teşhir çalışmaları yaparlar veya raflara gereği kadar ürün koydururlar, ek teşhir alanları veya vitrin alırlar; fakat bir süre sonra bunlar bozulur. Hızlı satılan ürünlerin perakende noktalarında sürekli arzu edildiği şekilde durması beklenemez. Ekip ürünlerin fotoğraflarını çeker, çeşitli raporlamalar yapar, ama bir yönetici bölgeye gittiği zaman, aynı tabloyla karşılaşmaz. Bu durumda yapılan onca çalışma, sanki hiç yapılmamış gibi boşa gider. Bu nedenle yöneticilerin sahadaki hareketliliği bilmeleri ve ürünlerin raflarda kusursuz dizilmiş olmasını beklememeleri gerekir. Zaten bu hareketlilik satan ürünlerde olacaktır; satmayan ürünlerde ise ürünler raflarda dizildiği gibi duracaktır. Marketlerde ve “self servis” mağazalarda, tüketiciler ürünleri açmakta, içine bakmakta veya koklamaktadırlar; bu durumda da ambalajları bozmaktadır. Hatta ürünleri bulundukları yerlerden alarak, başka raflara koymaktadırlar. Sürekli bunları takip etmek ve her gün rafları düzeltmek mümkün olmamaktadır.

Masaya kebaplar gelmeye başladığında, yüksekçe olan salondan inanılmaz yüksek tonda müzik sesi gelmeye başladı. Biri org çalıyordu; salonun ortasındaki boşluk bir anda bayanlarla dolmaya başladı, hepsi birden müziğin ritmiyle oynamaya başladılar. Garsona “Bu nedir?” diye sorduğumda, “Beyefendi, bugün kadınlar matinesi var” diye cevap verdi. Çok eğlenceli bir ortam oldu bir anda, biz müzik çalınan bölümden biraz uzaktık, ama müzik sesi o kadar güçlüydü ki, masada birbirimizin sesini zor duymaya başladık. O sırada benim cep telefonum çaldı, şirketten beni arıyorlardı. Telefona cevap verdiğimde, arkadan oyun havaları müziği geldiği için, karşı taraftan arayan mesai arkadaşım “Hakan Bey, siz neredesiniz? Biz sizi bölge ziyareti yapıyor sanıyorduk” deyince, “İnanmayacaksın ama biz kebapçıdayız; müziğe aldanma, kadınlar matinesi varmış burada…” diye cevap verdim.

Bana inanıp inanmadığını bilmiyorum, ama masadaki arkadaşlarıma dönerek “Bu müzik sesiyle, kebapçıda olduğumuzu kimseye inandıramayız; inşallah başka kimse aramaz…” derken masadaki herkes gülmekten kırılıyordu.

Devamı haftaya salı günü…

16 Haziran 2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir