SALI SOHBETİ – 71

HIZLI TREN

Daha sonra Hangzhou’da benzer ziyaretler yaptım ve bize oldukça yararı olacak görüşmelerde bulundum. Hangzhou’dan gezimin son durağı olan Şanghay’a hızlı trenle geçtim. Elimde iki valiz, bir el çantası ayakta yolculuk yapmak zorunda kaldım, çünkü oturacak hiç yer yoktu.

İlk trene bindiğimde hiçbir sorun yoktu; 1,5 saatlik bir yolculuğu ayakta yapabilirdim. “En kötü ihtimalle valizlerden birinin üzerine otururum” diye düşünürken, yeni gelen yolcularla tren dolmaya başladı.

Daha trenin kalkmasına 10 dakika vardı ve sürekli yeni yolcular trene biniyorlardı. Sonunda tren tıklım tıklım doldu ve etrafımda bir sürü Çinli adamla çok yakın bir mesafede gitmek zorunda kaldım.

Bir ara yorgunluktan içim geçti ve kısa bir süre kestirdiğimi fark ettim, resmen ayakta uyumuşum, fakat hiçbir şekilde düşmeme olanak yoktu, çünkü kalabalıktan Çinlilerle omuz omuza gidiyorduk; önümdeki ve arkamdaki adamlar bana yaslanmıştı. Evet, Çin’e yakın temaslarda bulunmak için gelmiştim ama bu kadar da yakın temasta bulunacağımı hiç düşünmemiştim.

Ertesi sabah Şanghay’da otelin lobisinde ilk randevu verdiğim şirketin yetkilisi beni almaya geldi. Çekik gözleri neredeyse çizgi halinde olan genç bir satış müdürüydü. Adının “Michael” olduğunu söyledi. Her Çinlinin bir de kendine taktığı bir İngilizce ismi de vardır, çünkü Çince isimlerini batılıların söylemesi ve akılda tutmaları imkansızdır. Beni çok nazik bir şekilde selamladı ve arabaya bindik.

Ne kadar zamanda fabrikada olacağımızı sordum, bana “Yaklaşık iki saat sürer” dedi ve yola koyulduk. Yol boyunca sohbet ettik, ben mümkün olduğu kadar fabrika hakkında bilgi almaya çalışıyordum ama yol uzundu, sonunda soracağım şeyler bitti. Etrafı seyretmeye başladım; yapılan yollar, köprüler, binalar ve özellikle fabrikalar beni hayretler içinde bıraktı. Bu bölgenin Avrupa’daki şehirlerden hiçbir farkı yoktu.

Sonunda fabrikaya geldik ve ofise çıktık. Üretilen numuneleri inceledim, fiyatları sordum, bir miktar numune aldım ve satış müdürüne “Benim öğlenden sonra bir görüşmem daha var, bana bir taksi çağırabilir misiniz?” diye sorunca, büyük bir nezaketle “Ben sizi geri götürürüm” dedi. Gerçekten son derece nazik ve misafirperver olduklarına bir kez daha tanık oldum.

Öğlenden sonra başka bir Çinliyle otelimin lobisinde buluştuk. Bana elindeki ürün kataloglarını gösterdi ve üretim imkanlarını anlattı. “Fabrikanızı ziyaret edebilir miyim?” diye sordum, “Gayet tabii, 1,5 saatte gideriz” diye cevap verdi. Aynı gün başka ziyaretim olmayacağından, bu fabrikayı görmenin iyi olacağını düşündüm ve adamın arabasıyla yola çıktık. Ben yine adamın çalıştığı fabrika hakkında bilgi almaya çalıştım, adam da anlattı da anlattı.

Bir ara yine gözüm dışarıdaki yapılara kaydı, bu sabah gittiğim yoldaki binalara çok benziyorlardı. Tüm tabelalar Çince olduğu için, tam olarak nereye gittiğimizi kestiremiyordum.

Tabelaların altında minik yazılarla İngilizcesi de yazıyordu, ama isimler birbirine o kadar benziyordu ki, ayırt etmek oldukça zordu. İki saate yakın bir araba yolculuğundan sonra bir fabrikanın kapısına geldik. Gözlerime inanamadım, burası daha bu sabah Michael’ın beni getirdiği fabrikaydı. Tam bir şok yaşıyordum.

Güleyim mi, sinirleneyim mi, anlayamadım. Buraya kadar iki saat lüzumsuz bir yolculuk yaptığım için de sinir olmuştum. Beni getiren adama “Bu fabrikaya daha önce geldim, siz burada mı görevlisiniz?” diye sordum.

Bana “Ben bu fabrikanın yetkili mümessiliyim” diye cevap verdi. Sonradan öğrendiğime göre, Çin’de bir sürü “Fabrika sahibiyim” diyen adam, aslında o fabrikalardan mal alıp, satan tüccarlarmış.

Fabrikaya girdiğimde güvenlikte duran adamlardan, danışmada görev yapan kıza kadar hepsi beni sanki yıllardır tanıyormuş gibi selamladılar, oysa daha sadece o sabah beni ilk defa görmüşlerdi. Michael’i sordum, bir toplantı için dışarıda olduğunu söylediler. Yapacak bir şey yoktu, adama beni otele geri bırakmasını söyledim.

Açıkçası çok bozulmuştum. Ama bu da bana iyi bir ders oldu, bir daha çok emin olmadan, kimsenin fabrikasına ziyaret yapmamaya karar verdim. Başka yerde olsa belki sorun da olmazdı, ama Çin’de bir yerden bir yere minimum iki saatte gidiliyor.

Otele dönerken arabada Michael’in kartı ile adamın kartını karşılaştırdım. Çince adresleri çok anlamadığımı söyleyemem ama İngilizce olarak basılan adreslerin birbirinden farklı olduğunu gördüm.

Yani kartvizitleri de incelemiş olsaydım, bu durumu önceden anlayamayacaktım.

Devamı haftaya salı günü…

22 Eylül 2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir