Pazar… Pazar…
Kısa bayram tatili bitiyor… Şimdi bayram dönüşleri başladı. Arabayla dönenler lütfen çok dikkat etsinler. Maalesef kazaların bedeli çok ağır oluyor…
Bu arada, haftalardır gazete haberlerinde ve internette futbol kulüplerinin yaptığı, yapacakları transferler yazılıyor. Bilirsiniz, burada pek futboldan söz etmem, bu kez futbol ile ilgili bir konu yazacağım, ama tahmin edeceğiniz gibi, işin “Yönetim” tarafını ele alacağım.
Futbol Kulüplerinde yönetici veya teknik direktör olmanın çok zor olduğunu, hatta büyük bir şirketi yönetmekten çok daha zor olduğunu, daha önce hiç fark etmemiştim. Açıkça itiraf etmek gerekirse, zaman zaman “Teknik Direktörler de ne iş yapar?” diye de düşündüğüm olmuştur… Değerli dostum Bülent Baylav bundan bir kaç ay önce bana Mike Carson’un “The Manager” isimli kitabını hediye etmişti, ama bir türlü fırsat bulup okuyamamıştım. Tatili fırsat bilip, okumaya başladım, tam da transfer dönemi gelince, konular “Cuk” diye kafamda oturmaya başladı
Bir işletmenin CEO’su olmak gerçekten zordur. Üretimi en verimli, tam zamanında ve istenilen kalitede sağlamak için, başta finans olmak üzere, hammadde ve yarı mamul kaynaklarını, tedarik zincirini yönetmek zorunluluğu vardır. İç Müşteriler dediğimiz iş alanları (Çalışanları) yönetmek ve motive etmek gerekmektedir. Dağıtım kanalından, son tüketiciye kadar tüm dış müşterilerin memnuniyetini ve bağlılığını sağlamak da görevleri arasındadır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şirket ortaklarına ve paydaşlarına karşı da hedeflerin gerçekleştirilmesi gibi çok önemli bir sorumluluk da omuzlarındadır. Hele bir de halka açık bir şirket ise, hisse sahipleri, toplum ve basının da gözü üzerindedir.
İşte tüm bu açılardan bakıldığı zaman, belki de büyük bir futbol kulübünün “Teknik Direktörü” olmak, bir şirketin CEO’su olmaktan çok daha da zordur.
Öncelikle transfer yapılacak oyuncuları kulübün bütçesine uygun seçmek zorundadır. Eminim her teknik direktör, kadrosunda en iyi oyuncuları arzu eder; ama çoğu zaman da bu gerçekleşmez. Bazen en iyi oyuncuları bile kadrosunda kalmaz. Ligler başladığında oyuncuları her hafta motive etmek zorundadır. Peki, milyonlarca dolarlık servetleri, şöhretleri ve son derece popüler olan oyuncuları nasıl ve neyle motive edecektir? Oynayan ayrı sorun, yedekte kalan ise ayrı…
Takım taraftarlarının üzerinde bakısı vardır, her hafta galibiyet veya iyi futbol oynanmasını beklerler. Her taraftar da futboldan çok iyi anlar ve her biri de “Teknik Direktörlüğün” tüm bilgi ve becerilerine sahiptir (!).
Basının da “Teknik Direktörler” üzerinde ciddi bir baskısı vardır. Gazetelerin son sayfalarındaki manşetler şöyle dursun, pazar akşamları TV programlarında saatlerce tartışılan taktikler, pozisyonlar ve eleştirileri karşılamak zorundadırlar. Nedense spor yazarları, hiç bir taktiği beğenmezler…
“Teknik Direktörler” için tüm bunlardan daha önemlisi “Kulüp Başkanları” gelmektedir. Kulüp başkanlarına karşı da sorumlulukları vardır. Bazı kulüp başkanları istedikleri oyuncuları kadroda görmek isterler, bazıları teknik direktöre sormadan bir oyuncu ile yollarını ayırırlar. Buna rağmen teknik direktörün takımı en iyi şekilde oynatıp, şampiyonluk, kupa ya da ligi üst sıralarında tamamlamayı beklerler.
Sonuçta, her mesleğin cilveleri vardır, bile bile girersiniz bu işlere… Bazılarınızın “Ben de o kadar para alsam, katlanırdım bütün bunlara…” dediğinizi görür gibiyim Yine de bir yöneticinin üzerindeki aşırı yük ve baskı, davranışlarını etkiler ve bir takım psikolojik sorunlara neden olabilir.
“Hariçten gazel okumak kolaydır” demişler, her şey, işin içine girince anlaşılır…
İyi Pazarlar
2015/79