Pazar… Pazar… 2016/143

Pazar… Pazar…

Günümüzde insanın yılda birkaç gün de olsa şehrin gürültülü ve stresli yaşamından kopup, kelimenin tam anlamı ile “Kontağı kapatıp”, şöyle bir dağa, denize veya başka bir coğrafyaya gitmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu kısa kaçamaklar, hem üzerimizdeki olumsuz enerjiyi alacak, hem de yeniden hayata sarılmak için moral depolamamızı sağlayacaktır. Hele bir de bu küçük yolculukların içine birazcık tarih de kattınız mı; inanın “Tadından yenmez”!

İşte bu fikrin liderliğini yapan Sevgili Dostlarımız Selman YasarogullariÇetin YalçınFuat Bozak ve Kurtulus Anıl, bizleri 5 yıl önce içinde doğa yürüyüşü, dağ, deniz, tarih ve tabii ki keyifli sohbetlerin bulunduğu bir yolculuk olan “Likya Yolu”na çıkardılar.

O zamandan bugüne dek her yıl hemen hemen aynı aylarda ve sadece 1 gün bu uzun yolun bir bölümünü yürümekteyiz. Her yıl yürüyüşümüzü tamamladıktan sonra, ertesi yıl yapacağımız yolculuğun planlarını yapmakta ve sabırsızlıkla bu yolculuğu beklemekteyiz.

Günümüzde Teke Yarımadası olarak adlandırılan, Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki Akdeniz’e uzanan yarımada antik coğrafya “Likya” olarak adlandırılmıştır.

Antik yazarlara göre; Antalya’nın hemen batısından başlayıp, güneybatıya doğru uzanan Beydağları, Akdağ silsilesi ve onların kuzeybatı doğrultusundaki uzantısı, Likya’nın kuzey sınırını oluşturmaktadır.

Bölge İ.Ö.197-167 yılları arasında Suriye Kralı III. Antiochus’un yönetiminde kalmıştır. Likya, Roma’dan İ.Ö. 167 yılında özgürlüğünü almıştır. Bu dönemde başkent Ksanthos olmak üzere 23 şehrin “Likya Birliğini” oluşturduğu ve birlik adına para basıldığı yazıt ve sikkelerden bilinmektedir. Strabon, Likya Birliğinin 6 büyük kentinin Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos olduğunu belirtmektedir.

1998 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine alınan Ksanthos (Xanthos) antik kentinin kalıntılarını dün ilk defa gezme şansımız oldu. Gerçekten bu “Açık hava” müzesi görülmeye değer… Hele yıllardır bu antik kentin ev sahibi gibi, orada taşların üzerinde tüm gün boyunca oturan ve emekli olduğu halde hâlâ kenti bırakmayan “Durmuş”un kenti anlatırken yaşadığı duygu ve kenti gezen turistleri gözlemlemesini takdir ettik…

Homeros Troia savaşlarını anlatan ünlü “İlyada” destanında Likyalıların Glaukos ve Sarpedon önderliğinde Akhalara karşı Troialıların yanında yer aldığını anlatmaktadır. Likya İ.Ö.545 yılından itibaren Pers Kralı Harpagos’un zaptı ile Pers yönetimine girip 480 yılında Kral Xerxes’in Yunanistan’ı zaptı için oluşturduğu donanmaya 50 gemi ile katılmıştır. Pers istilası İ.Ö.334 yılında Makedonya’lı Büyük İskender’in İstanbul Boğazını aşıp Anadolu’ya geçişi ve İ.Ö.333′de Granikos Savaşında Persleri yenişi ile sonlanmıştır.

Yerleşimlerin birbirlerine bağlanan güzergâhlarla ve uzaklık ölçüleriyle yazıldığı Likya coğrafyasının haritası olan Likya Yol Kılavuz Anıtı, dünyanın bilinen en eski ve tek karayolları haritasıdır.

Likya sahilinin büyük bir kısmı kayalıklardan oluşmaktadır. Bu topografya liman oluşumuna bazı yerlerde olanak vermiştir. Strabon, Likya kıyılarının engebeli ve geçilmesi zor olduğunu, ancak limanlarının son derece iyi donatıldığını söylemektedir.

Tunç Çağından itibaren bölgede görülen deniz ticareti, sonraki dönemlerde çeşitlenerek Roma ve Bizans Dönemine kadar sürmüştür. Mor boya, sedir ağacı, zeytinyağı, şarap, sünger Likya bölgesinin önemli yerel üretim mallarındandır. Ayrıca gemi yapımında kullanılan Likya Bölgesi sedirlerinin kalitesi çok yüksektir.

Likya limanları doğudan batıya doğru Idyros, Phaselis, Korykos, Olympos, Posidarisus, Melanippe, Gagai, Phoinikos, Andriake, Simena, Teimussa, Aperlai, Antiphellos, Kalamaki, Phoinike, Patara, Pydnai, Arymnessos/Perdikiai, Kalabantia, Karmylessos, Telmessos, Krya, Lissa ve Lydai olarak sıralanmaktadır. Bu limanlardan gerek konumu, gerekse de siyasi ve ekonomik gücü, uluslararası ticarete ev sahipliği yapan Andriake ve Patara diğerlerinden ayrılmaktadır.

Bölge, yöresel gelenekleri ve özellikle kendine özgü mezar mimarileri ile Anadolu’nun en ilginç bölgesi olup, şehirler genellikle kıyılarda ve bölgenin kalbi kabul edilen Ksanthos ile Arykandos vadilerinde kurulmuştur. Kendi dil ve alfabeleri ile tanınan Likyalılara ait yazıtların bir kısmı son yıllarda günümüz dillerine çevrilmiştir ki, bunların çoğu mezar yazıtlarına aittir.

İşte Anadolu’muzun en değerli hazinelerinden biri olan bu bölgede bulunan, dünyanın bilinen en eski karayolları haritasında gösterilen patikalardan bir kısmı işaretlenip, haritalanması ile oluşturulan yürüyüş rotasına “Likya Yolu” denmektedir ve toplam 505 Km. uzunluğunda olup, 1999 yılında hizmete açılmıştır.

Çeşitli kaynaklarca dünyanın en iyi 10 uzun mesafe yürüyüş rotasından biri olarak gösterilir. Parkur üzerinde yer alan Gelidonya Feneri manzarası 2007 yılında Türkiye’nin en güzel manzarası seçilmiştir.

Ayrıca dünya üzerinde bir geminin tamamının çıkarılabildiği ilk su altı kazısı bu bölgeden görülebilen Amerikan Koyu’nda yapılmıştır.

Dünkü yürüyüşümüzü büyük bir keyifle tamamladık ve bu haftaki yazımı, sabahın erken saatlerinde deniz manzarası, dalgaların sesi ve içimi ısıtan güneşin ilk ışıklarına karşı yazıyorum…

Üç günlük bu kısa yolculuk sayesinde, yarın şehre dönecek, onca kalabalığa ve yoğun iş temposuna girecek olmama rağmen kendimi son derece enerjik hissediyorum…

İyi Pazarlar 

2016/143

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir