İLK SUNUM
Üniversite sıralarından ve mahalleden arkadaşım olan Özlen Onurlu, üniversiteden mezun olduktan sonra akademik kariyerine devam etmiş Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde Yardımcı Doçent olmuştu. Bazı yazı ve baskı işlerimizi yapan Gayrettepe’deki Sürat Daktilo Bürosu’nda tesadüfen karşılaştık. Bana “Hakan’cığım, biz akademik olarak öğrencilerimize pazarlama dersi veriyoruz, ama piyasa bilgilerimiz eksik olduğu için, örneklemeler yaparken zorlanıyoruz. Yaptığınız promosyon çalışmalardan bazı örneklerle sınıfıma bir sunum yapabilir misin?” diye sordu.
Aklımda böyle bir şey yapmak hiç yoktu, ama hiç düşünmeden kabul ettim. Bana iki hafta sonrası yapacağı dersin gününü ve saatini söyledi ve “Sen bize iki hafta üst üste derse gel lütfen, ilk derste bize yeni pazarlama anlayışını ve yeni trendleri, bir hafta sonra da promosyon çalışmalarını anlat” diye ekledi.
Özlen’in 2006 yılının ekim ayındaki bu daveti, benim hayatımda yeni bir dönemin açılmasını sağladı. Bildiklerimi öğrencilere aktarmanın keyfini ilk defa onun sayesinde ve onun sınıfında yaşadım. Gerçi yıllardır şirket içinde ürünlerle ya da aktivitelerde “Free lance” olarak çalışan elemanlara kısa süreli eğitimler veriyordum. Ama üniversite ortamının gerçekten, bütün bunlardan çok farklı olduğunu keşfettim. Özlen’in bu daveti, benim kitap yazmama kadar devam edecek bir süreci tetiklemiş oldu. Bu nedenle Özlen beni ne zaman derslerinden birine bir sunum yapmak için davet etse, en sıkışık zamanda bile onu kıramam ve mutlaka giderim. Bugün bir öğretim görevlisi ve bir doktorant olarak akademik kariyerime devam ediyorsam, bunda Değerli Arkadaşım Özlen’in çok büyük payı vardır. Bu vesileyle ona buradan yine şükranlarımı iletiyorum.
Üniversitede ilk defa bir sunum yapacağım için oldukça heyecanlandım ve hemen hazırlıklara giriştim. İlk işim, kitapçılardan yeni yazılmış pazarlama kitaplarını toplamak oldu. Çok az zamanım vardı ve bütün bu kitapları okuyacak zamanım yoktu. Ama yine de yaptığımız çalışmaları, akademik bir formatta sunmak istiyordum. Geceleri oturup, iki hafta içinde kısmen akademik, kısmen de günlük iş hayatından örneklerle, iki ayrı ders için, iki ayrı sunum hazırladım. Üniversite öğrencilerine yararlı bilgiler vermek ve yaptığım sunumdan kendim de tatmin olmak istiyordum. Neticede çok uzun yıllara dayanan bir dostumu da öğrencileri karşısında mahcup etmek istemiyordum.
Sunumumu yapacağım haftanın başında Özlen’i aradım ve “Hocam, derse kaç öğrenci gelir?” diye sordum.
O da bana “Yaklaşık 40 öğrenci olur” dedi.
Bu kez “Kaçı kız, kaçı erkek?” diye sordum.
Özlen şaşkınlıkla “Ne yapacaksın? Var senin kafanda yine bir şeytanlık…” diye gülerek cevap verdi ve “Yaklaşık 15 kız, 25 de erkek öğrenci olur” diyerek tamamladı.
Ders günü şirketten 50 adet kadar kadın ve erkek deodorantı alarak, sunuma gittim. İlk sunumum çok ilgi çekti, öğrencilerin bir sürü soruları oldu. İnanılmaz derecede keyifle soruları cevapladım, Özlen’in bile yaptığım sunum sırasında not tuttuğunu görmek gururumu okşadı. Yardımcı Doçent olduğu halde, bir öğrenci gibi dinlemesi onun ne kadar öğrenmeye açık bir insan olduğunu göstermekteydi.
Yeri gelmişken, derse ya da toplantılara elinde kalem ve not alacak defter getirmeden giren öğrenci ve yeni çalışan personelin kulaklarını çınlatıyorum burada. Not tutmanın inanılmaz derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Hem yapılan sunumu takip etmek, hem de sonradan anlatılanları hatırlamak için çok önemlidir. Tabii ki, her anlatılanı harfiyen yazmak yerine, başlıkları deftere aktarmak en iyi yöntemlerden birisidir. Eğer ders sonrası anlatılanlar bir ders notu halinde verilecekse bile, kısa kısa not tutmakta fayda vardır.
Dersin sonunda tüm öğrencilere bir sürprizimin olduğunu söyleyerek, herkese birer adet deodorant hediye ettim ve haftaya aynı gün ve saatte “Promosyon” konulu sunuma beklediğimi söyledim.
Bir hafta çabuk geçti, yine Özlen’in sınıfına sunum yapmak üzere gittim. Beni anfide bekliyorlardı. Sınıfa girdiğimde öğrencileri görünce çok şaşırdım, sınıfta 100’ü aşkın öğrenci oturmuş, benim “Promosyon” sunumumu bekliyordu. Özlen de en önde oturmuş, “Gördün mü bak, sınıf ne kalabalık oldu” der gibi, gülerek bana bakıyordu.
Kürsüye çıkarak öğrencilere, “İşte promosyon budur! Sizler geçen hafta ders sonunda deodorant dağıtıldığını duydunuz ve hediye almak için derse geldiniz! Hatta arkadaşlarınızı davet ettiniz. Mesajı aldınız, ders bitmiştir” dedim. Tüm sınıf gülmekten kırılırken, dizüstü bilgisayarımı açıp, projeksiyon cihazına bağladım ve tabii ki sunumumu yaptım.
Devamı haftaya salı günü…
30 Haziran 2020