BAĞDAT CADDESİ
İstanbul’daki Bağdat Caddesi, sadece Türkiye’nin değil, belki de Avrupa’nın en güzel caddelerinden biridir. Uzun ve geniş kaldırımları, dünyaca ünlü markaların butikleri, mağazalar, restoranlar, kafeteryalar ve seçkin insanların gezdiği bu caddede sadece yürümek bile keyif verir. Bu güzel caddede birbirinden ünlü onlarca kuaför salonu bulunmaktadır. Birçoğu “Profesyonel Kanal”da müşterimizdi.
Bölgenin satış sorumlusu Zeynal Çakmak ile Bağdat Caddesi’ndeki müşterilerimizi ziyaret etme planı yaptık. Bağdat Caddesi’ndeki kuaförler daha bir havalı ve lüks salonlardı. Buradaki salon sahiplerinin “Kendini beğenmiş” tipler olduğunu düşünüyordum. Ne de olsa salonlara giren çıkan müşterileri saymak mümkün değildi. Son model lüks arabalarla gelen bayanlar için vale servisleri bile koymuşlardı. Bazı salonların önünde büyük arabalar ve yanlarında hanımefendilerin kuaför salonundaki işlerinin bitmesini bekleyen takım elbise giymiş şoförleri görmek mümkündü. Bu cadde gerçekten değişik bir yerdi. Daha önce yüzlerce kez gezdiğim Bağdat Caddesi’ne, bu kez kuaför salonlarını dolaşmaya gittiğimde, daha farklı ayrıntılar dikkatimi çekmeye başladı.
Kuaför salonlarının sahipleriyle tanışmaya başladıkça, aslında ne kadar nazik ve hoş sohbet insanlar olduklarını fark ettim. Belki de kadın müşterilerden sıkılmışlardı, biz uğradığımızda daha değişik konular ve iş konuştuğumuz için hoşlarına gitmiş olabilirdi.
Bütün bir gün salonları dolaştık, her yeni tanıştığım salon sahibine Zeynal beni “Yeni pazarlama müdürümüz” diye tanıtıyordu. Salon sahipleri benim kendi mesleklerinde çok deneyimli biri olduğumu düşünüp, ürünlerle ilgili düşüncelerini aktarmaya çalışıyor ve genellikle de kendileri için uygun kampanya için taleplerini aktarıyorlardı. Ben de kendilerine “Zamanla çok güzel şeyler yapacağız, merak etmeyin…” gibisinden cevaplar vererek, zaman kazanmaya çalışıyordum, çünkü bu sektörde gerçekten çok deneyimsizdim.
Her ne kadar satış ve pazarlama konusunda deneyim sahibi olursanız olun; sektör veya müşteri değiştiğinde, işe sıfırdan başlamış gibi olursunuz. Ben de bunu bu birkaç günlük ziyaretimde çok iyi anladım. İşin cinsini, ürünleri ve kanalın çalışma mekanizmasını tam olarak kavramadan, müşteriyle karşılaşmak doğru değildir. Müşteri sizin sektörde yeni olduğunuzu ve konuya hâkim olmadığınızı hissetmemeli. Tabii, benim yıllarca kazandığım deneyim, bu devreyi çok kısa sürede atlatmamı sağladı, ancak yine de bazı müşterilerin karşısında, birtakım sorulara cevap verirken zorlandığımı itiraf etmeliyim. Müşterinin güvenini kazanmak çok önemlidir. Bu güven de sektördeki bilginiz, deneyiminiz ve işinizi yapış biçiminizle kazanılır.
Akşam üzeri olduğunda, artık yorulmuştuk. Öğlen yemeğinde hafif bir şeyler atıştırdığımız için, karnımız da acıkmıştı. Bu arada cadde kenarında camlı arabanın içinde fırından yeni çıkmış simit satan bir seyyar satıcı gördük. Zeynal’la birbirimize baktık, ikimizin de canı simit çekti.
Simitçi kendini aşmıştı. Simidin yanında krem beyaz peynir, zeytin ezmesi ve ayran da bulunduruyordu. Birer simit yiyecek kadar da aç değildik aslında. Bir tane simidin içinde hem peynir hem de zeytin ezmesi sürdürdük, birer de ayran aldık; elimizde poşetler, oturup yiyecek bir yer aramaya başladık.
Gözümüz çevreyi artık görmüyordu, aklımız simitteydi, bir an önce midemize indirmek için sabırsızlanıyorduk. Caddebostan’a doğru yürüyerek devam ettik, caddenin kenarında boş bir bank gördük. Aylardan Mayıs olduğu için, hava güneşliydi. Bankın yanındaki ağacın gölgesi de pek bir davetkârdı ve banka oturduk, aramıza simit poşetini koyduk, ayranları çıkardık. Simidi ortadan ikiye bölerek, yarımşar tanesini keyifle ısırmaya başladık.
Zeynal’a dönerek “Ne iyi ettik, şu simidi aldık…” diye düşüncelerimi paylaşırken, gözüm arkadaki insan kalabalığına takıldı. Oturduğumuz bank, çok ünlü bir kahve zincirinin tam önündeydi. Tıka basa kalabalıktı ve insanlar çok şık giyinmiş aperatiflerini veya kahvelerini yudumlarken, “Cheese cake” ya da benzer tatlıları yiyorlardı.
Biz simit sevdasına, hiç etrafımıza bakmadan, boş bankı görünce oturmuştuk, ama oturduğumuz yerin tam arkasındaki kafeteryadakiler, film seyreder gibi bizi izlemişlerdi.
Zeynal’a “Bu tipler şimdi bizim için neler düşünmüşlerdir. Paraları yok, bir simidi paylaştılar demişlerdir” diyerek gülmeye başladık. Zeynal ise “Hakan Bey, bence ufak ufak buradan kaçalım, bir tanıyan filan çıkar, rezil olmayalım…” dediğinde, “Boş ver, yemeğe devam et” dedim ve kimseye aldırmadan simidimizi yemeye devam ettik.
Devamı haftaya salı günü…
25 Ağustos 2020