Pazar… Pazar…
Bu sabah ekonomik nedenlerden dolayı kahvenizin yanındaki kurabiyenin tadı biraz ekşimsi gelebilir, çünkü bugün yaşadığımız ekonomik gelişmelerden söz edeceğim.
Hepimiz yaşadığımız gergin siyasi ortamın ve özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminin ülke ekonomisine ciddi olumsuzluklar yaratacağını biliyorduk. Şimdi ise net olarak yaşamaya başladık.
Dün uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin Baa3 olan devlet tahvili notunu teyit ederken, görünümü “Negatif”e çevirdi. Yani “Çöp” diye tabir edilen seviyeye indirdi. Moody’s görünümü düşürme kararının gerekçesini “Artan siyasi belirsizlik ve dünya genelinde azalan likidite, ülkenin dış finansman pozisyonu üzerinde baskı oluşturarak, yerli ve yabancı yatırımcıyı olumsuz etkiliyor” olarak açıkladı. Ayrıca Türkiye’nin notunun kısa vadede yükseltilmesinin muhtemel olmadığını söyleyerek, Türkiye’nin dış finansman baskılarına açık olduğu sürece notunun artırılmayacağını belirtti.
Diğer bir Uluslararası kredi derecelendirme şirketi olan Standard & Poor’s (S&P) ise, 20 Temmuz 2016 tarihinde, yani darbe girişiminin hemen ardından politik ayrışmanın arttığı ve kurumsal denetimin zayıfladığı gerekçesiyle, Türkiye’nin kredi notunu bir kademe düşürerek, notun durağan olan görünümünü “Negatif”e indirmişti. S&P’nin kredi notu değerlendirmesinde, darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin süreceğinin tahmin edildiği ve bu nedenle Türkiye’nin ihtiyacı olan dış kaynaklara ulaşımın zorlaşabileceği belirtmişti.
Üç önemli kredi derecelendirme şirketlerinden sonuncusu olan Fitch de, 20 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye’nin kredi notunu “BBB-” ile “Yatırım yapılabilir” olarak teyit etmiş, “Durağan” olan not görünümünü ise, “Negatif”e çevirmişti.
Hatırlanacağı üzere Fitch, darbe girişiminin hemen ardından 18 Temmuz 2016 tarihinde yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kredi notunun darbe girişimi sonrası ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olacağını belirtmişti. Aynı tarihlerde Moody’s de değerlendirmesinde Türkiye’nin kredi notunu “Yatırım yapılabilir” ve görünümünü sabit tutmuştu.
Ancak o tarihlerden bu yana yukarıda sözünü ettiğim kredi derecelendirme şirketleri görüşlerini değiştirdiler ve üçü de Türkiye’nin ekonomik görünümünü “Negatif”e indirdiler.
Her ne kadar bazılarımız bunun “Yabancı güçlerin bir oyunu daha” diye düşünsek de, uluslararası piyasalarda bu üç önemli kredi derecelendirme şirketlerinden ikisinin bile ekonomik görünümü “Negatif” olarak değerlendirmesi, bir ülkenin ekonomik gelişimini olumsuz olarak etkilemektedir. Örneğin, yabancı fonlar ülkeye girmez, ülkenin dış borçlanma maliyeti artar, hatta dış kaynak bulamamama riski olur. Yabancı işletmeler ülkede yeni yatırımlar yapmaz, yerli işletmelerle ortaklıklara girmez, durağan veya küçülme stratejileri uygular, hatta ülkeden çıkma hazırlıkları yaparlar. Döviz kurları yükselir, develasyon olur ve dolayısı ile hammadde ve çeşitli girdilerin maliyetleri artar. Yüklü miktarda iç borçlanmaya gidileceği için, iş borçlanmada kaynak sıkıntısı olabilir ve bir çok temel emtia ve hizmetin maliyeti artabilir.
Peki, olumsuz olan bu görünüm kısa zamanda olumlu bir görünüme dönebilir mi?
Makro düzeyde yapılacak işleri düzenlemek ve bir takım tedbirler almak kuşkusuz ülke ekonomisini yönetenlerin görevidir. Zaten ülke ekonomisini kurtarmakla ilgili bu sorunun cevabını vermek, bu yazının amacını ve benim nacizhane bilgimi aşar. Ancak, siyasi olarak atılacak adımların, basının tutumu, askeri müdahaleler, komşu ülkelerle ilişkiler gibi oldukça ağır konuların hızla gözden geçirilmesi ve bir takım radikal adımların atılmasının kaçınılmaz olduğunu ve bütün bunlara rağmen görünümün kısa zamanda değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz.
Ancak ülke ekonomisini “Pozitif” görünüme değiştirmek istiyorsak, her şeyi tepeden beklemek yanlıştır; en küçük bireye kadar hepimize bazı görevler düşmektedir, ki hepimizin ortak mücadelesi bu olmalıdır.
Bireysel olarak yapabileceğimiz en basit şey, hoşgörü sınırlarımızı genişletmek ve siyasi ayırımcılıktan uzaklaşarak, huzur ve barışın gelmesini sağlamaktır. Olumsuz siyasi çekişmelerin dış dünyaya yansıması ve halkın kutuplara ayrılarak birbirlerinden nefret edecek boyuta gelmesi karşısında, ülkemizin “Belirsizlikler ülkesi” haline gelmesi söz konusu olacaktır, bu da yukarıdaki açıklamalarda söz ettiğim gibi derecelendirme şirketlerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Bu olumsuzlukların yansıması sadece derecelendirme şirketlerini değil, yabancı kamuoyunu da etkilemektedir. Örneğin, yaz aylarında tatil dolayısı ile Türkiye’ye gelen arkadaşlarım, yabancı basında ve TV’lerde ülkemiz hakkında çok olumsuz görüntüler yayınlandığını ve oradan bakıldığında, sanki her an sokaklarda bombalar patladığı, tankların insanları sürekli olarak ezdiği ve insanların sokaklarda ellerinde makineli tüfeklerle gezdiği izlenimi oluştuğunu belirttiler. (Batı dünyası Ortadoğudan yayınlanan görüntülerin tamamını bu coğrafyaya ait oluğunu düşünmekte ve ne yazık ki ülke ayırımı yapmamaktadır.)
Tekstil işi ile uğraşan arkadaşlarım, yabancı firmaların verdiği siparişlerin bıçak gibi kesildiğini, çünkü yabancı kontrolörlerin korkarak Türkiye’ye gelmek istemediklerini veya siparişlerini zamanında teslim alamayacaklarını düşündüklerini anlattı.
Turizmde ise tüm yaz Rusya’nın uyguladığı ambargo ile geçerken, “Para bırakan” Avrupalı ve Amerikalı turistlerin sayısında dramatik bir düşüş yaşadığı bilinmektedir. Hatta İstanbul ve İzmir limanlarına Cruise gemileri uğramaz oldu. Türkiye’de düzenlenmesi planlanan birçok uluslararası spor turnuvası ve konferans iptal edildi…
Dolayısı ile bireyler arasındaki sürtüşme ve kavgalara acaba bir süre ara versek, nasıl olur?
Kim fikrini sosyal medyada okuduklarından dolayı değiştirir ki? Sanal dünyadaki saldırılar insanlar arasındaki nefreti arttırır ve toplumda insanlar arasında uçurumların oluşmasına neden olur.
Hele ülkemizdeki sorunları sosyal medyada İngilizce yayınlayarak, tüm dünyaya duyuran arkadaşlara, böyle paylaşımların hiçbir faydası olmayacağını, ülkemizin algısını düşürmekten başka bir işe yaramadığını hatırlatmak isterim.
Toplumsal barışa her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum…
İyi Pazarlar…
2016/141