Pazar…Pazar… 2021/398

Pazar…Pazar…

30 AĞUSTOS

Daha önce Vietnam, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve günümüzde tekrar Afganistan’da yaşanan işgaller, olaylar ve savaşlar, bize Kurtuluş Savaşı’nın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha göstermiştir.

I.Dünya Savaşı sonrasını tekrar hatırlamakta fayda vardır. İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’u işgal etmişler, ardından İngilizler Irak, Suriye, Musul, Antep, Urfa ve Maraş’a girmiş; Çanakkale, İzmit, Samsun ve Merzifon’a asker çıkarmışlardır. Bir süre sonra Antep, Urfa ve Maraş çevresini Fransızlara bırakmışlardır. Ardından Fransızlar Adana, Antakya ve çevresini işgal etmişlerdir. İtalyanlar ise, Konya yakınlarından Aydın’a kadar olan güneybatı Anadolu çevresini işgal etmişlerdir. Yunanlılar da önce İzmir’e asker çıkarmış, İngilizlerin desteğiyle Batı Anadolu’yu işgal etmeye başlamışlardır. Doğuda ise Gürcüler Artvin ve Batum çevresini, Ermeniler ise Kars ve Sarıkamış’ı işgal etmişlerdir.

Yani 1918 yılı sonlarına gelindiğinde Anadolu üç cepheden işgal edilmiştir. 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren Mustafa Kemal’in önderliğinde her cephede Kurtuluş mücadelesi verilerek, Anadolu düşman işgalinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Bu mücadele yaklaşık 4 yıl sürmüştür.

Kurtuluş Savaşı’nın son evresi 26 Ağustos 1922’de Afyonkarahisar – Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz ile başlamıştır. Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yakınında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922’de Yunan işgal ordularına saldırmıştır. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirilmiştir. 30 Ağustos 1922’de düşman çember içine alınmış, sağ kalanlar esir alınmıştır.

Esirler arasında Yunan Başkomutanı General Nikolaos Trikopis (1) de bulunmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Paşa bizzat Trikopis’i Uşak’ta kabul ederek, kendisini teselli etmiştir. Ayrıca, bir önceki başkomutan General Yeoryos Hacıanesti (2) Yunanistan’a daha önce geri kaçtığı için, yerine Başkomutan tayin edilen, ancak iletişimsizlik nedeniyle kendisine Başkomutanlığı tebliğ edilemeyen Trikopis’e Yunan Orduları Başkomutanı olarak tayin edildiğini Gazi Mustafa Kemal Paşa tebliğ etmiştir. Sanıyorum ki, dünya tarihinde ilk defa bir düşman generale, düşman ordularının başkomutanı olarak atandığını bildiren başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır.

Savaştan sonra bir süre Türkiye’de tutulan Trikopis daha sonra Yunanistan’a dönmüştür. Tutulmasının sebebi Yunan ihtilalcileri tarafından idam edilmesinden korkulmasıdır, çünkü ihtilalciler bir önceki Yunan Başkomutan Hacıanesti’yi, Yunan hükümetinin başbakanı Dimitri Gunaris’i ve 4 bakanı yenilgiden sorumlu tutup kurşuna dizmişlerdir. (3) Burada Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın düşmanına bile duyduğu saygının altını çizmek gerekir diye düşünüyorum.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 30 Ağustos 1922’deki zaferin ardından 1 Eylül 1922 günü yazılı olarak “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermiş ve emir sahra telefonlarıyla tüm birliklere ulaştırılmıştır. (4)

Kütahya ile İzmir arası yaklaşık olarak 338 km.’dir. Kütahya’dan Akdeniz, yani İzmir’e kadar yüzden fazla köy, kasaba ve yerleşim birimi vardır ve hepsi Yunan işgali altında bulunmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın vizyonuna hayran olmamak elde değil, Kütahya’dan sonraki ilk yerleşim birimini değil, Akdeniz’i hedef göstererek, tek cümlede, deniz kıyısına kadar olan 338 km. içinde bulunan tüm düşman ordularının yenilerek, denize dökülmesini ifade etmiştir. O günkü şartlarda ve bir ordunun savaşarak bir günde ilerleyebileceği mesafeyi düşününüz, Türk ordusu kaçan Yunan ordusunu önüne katmış, Ege bölgesini kurtararak Akdeniz’e doğru ilerlemiştir.

Hedefe kitlenen Türk orduları 4 yıldır işgal altında bulunan toprakları sadece 8 günde düşmandan temizlemiştir.

9 Eylül 1922’de Türk Ordusu İzmir’e girmiş ve işgal altındaki topraklar kurtarılmıştır.

30 Ağustos 1922 tarihinde Gazi Mustafa Kemal’in idaresindeki Başkomutanlık Meydan Muharebesinde kazanılan zafer, sadece askeri alanda değil, siyasi, diplomasi, liderlik, stratejik yönetim, insanlık anlamında çok önemli şeyler ifade etmektedir. Ayrıca sonrasında yapılan devrimlerin ve ekonomik gelişme (5) için atılan adımların ülkemizi geri kalmışlıktan kurtararak, gelişen ülkeler arasına girmesini sağlamıştır. Ekonomik ve finansal güç tabii ki çok önemlidir, ancak gelişmişlik için yeterli değildir. Gelişmiş ülkelerde başta insan hakları, özgürlük, eşitlik ve demokrasi olmak üzere, burada saymakla bitmeyecek değerleri vardır. Tüm bu değerlerin ilk adımları cumhuriyete geçiş döneminde ve sonrasında atılmıştır.

Çanakkale Zaferi ve sonrasındaki Başkomutanlık Meydan Muharebesi, yalnızca bir ulusun uyanışı değildir, “Sonsuza kadar var olacağız” diyen bir milletin mücadelesidir. Bu zaferler ve Kurtuluş Savaşı olmasaydı, Osmanlı İmparatorluğu orta çağda kalmış ve 20. Yüzyılda ölmüş “Avrupa’nın Hasta Adamı” olarak tarih sayfalarında kalacaktı, tıpkı tarih boyunca kendinden önce yaşamış ve yok olmuş yüzlerce imparatorluk gibi. Oysa bugün o mirasın üzerine kurulmuş, geçmişin deneyimini ve yarının ümidini taşıyan genç bir Türkiye Cumhuriyeti var. Sahip olduğumuz bu değere layık olmayı bilmeliyiz.

Dolayısıyla 30 Ağustos Zafer Bayramı sadece kutlamalarla yetinmeyecek kadar önemli ve değerlidir; geçmişten alınması gereken çok dersler bulunmaktadır. Günümüzde sadece ülkemiz değil, tüm dünya liderlerinin Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrenecekleri çok şey vardır.

Böylesi milli bayramlarda özellikle yeni yetişen nesile nereden gelip, nereye gittiğimizi iyi anlatmamızın gerektiğini, çünkü tarih kitaplarının eskisi kadar okunmadığını ve tarihten ders alınmadığını düşünüyorum.

Tarihin tekerrürden ibaret olduğu unutulmamalıdır.

Kaynakça

(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Nikolaos_Trikupis

(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Yeoryos_Hac%C4%B1anestis

(3) https://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1lar_davas%C4%B1

(4) http://www.haberturk.com/…/985295-iste-askerlik…

(5) https://tr.wikipedia.org/…/%C4%B0zmir_%C4%B0ktisat…

İyi Pazarlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir